Tuesday, September 15, 2020

Deep Learning for Medicine and Remote Sensing: A Brief Review

In recent years, deep learning methods have come to the forefront in many areas that require remote sensing, from medicine to agriculture, from defense industry to space research; and these methods have given more successful results as compared to traditional methods. The major difference between deep learning and classical recognition methods is that deep learning methods consider an end-to-end learning scheme which gives rise to learning features from raw data. In this study, we discuss the remote sensing problems and how deep learning can be used to solve these problems with a special focus on medical and defense applications. In particular, we review architectures within the deep learning literature and their use cases.

Applications in Defense and Security, Applications in Medicine, Deep Learning

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ijegeo/issue/56780/710913

















Sunday, September 06, 2020

Saturday, September 05, 2020

Do we really need to wear coveralls in the modern intensive care unit during the fight with Covid-19?

The Eurasian Journal of Medicine

https://www.eajm.org/en/do-we-really-need-to-wear-coveralls-in-the-modern-intensive-care-unit-during-the-fight-with-covid-19-133308

Yuksel ME, Izdes S, Surel AA, Guner R. Do We Really Need to Wear Coveralls in the Modern Intensive Care Unit during the Fight with Covid-19? Eurasian J Med 2020; DOI 10.5152/eurasianjmed.2020.20195




A rare case of secondary syphilis presenting with extensive cutaneous nodules and generalised lymphadenopathy

Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi  

http://acibadem.dergisi.org/

https://dergipark.org.tr/en/pub/acusaglik/issue/58146/831359

Syphilis is an infectious disease caused by the spirochete Treponema pallidum. Syphilis is divided into clinical stages including primary, secondary, latent and tertiary syphilis. Secondary syphilis can present with various mucocutaneous lesions and multisystem involvement. Since it can mimic many other diseases, syphilis is known as ‘the great imitator'. However, secondary syphilis with nodular lesions is very rare. Moreover, nodular secondary syphilis can be misdiagnosed as syphilitic nodules of the tertiary stage. Hereby, we report an unusual presentation of secondary syphilis characterized by extensive erythematous nodules and generalised lymphadenopathy in an immunocompetent 39-year-old Caucasian male patient.







20. Ulusal Yoğun Bakım Kongresi

 http://yogunbakim.org.tr/ulusalkongre2020/program.html

https://e-kongre.tybd2020.org/

YOĞUN BAKIMLARIMIZDA KALİTEYİ ARTTIRMAK İÇİN TÜRKÇE HATIRLATICI KELİMELERİN KULLANILMASI 

Mehmet Eren Yüksel, Taha Dirim, Seval İzdeş, Ahmet Gökhan Akdağ, Şerife Bektaş

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı

GİRİŞ: Anımsatıcı kısaltmaların kullanılmasının, rutin yapılması gereken işlemlerin unutulmadan kesintisiz yapılmasını sağladığı bilinmektedir.1 Vincent, 2005 yılında yoğun bakımda yatan hastalarda günde bir kez uygulandığında bakımın kalitesini arttıracak ilk kez FAST HUG (hızlı kucaklama) (Feeding: Beslenme, Analgesia: Analjezi, Sedation: Sedasyon, Thromboembolic prophylaxis: Tromboembolik profilaksi, Head-of-bed elevation: Yatak başının yükseltilmesi, stress Ulcer prevention: stres ülserinin engellenmesi, Glucose control: glukoz kontrolü) hatırlatıcısını kullanmanın öneminden bahsetmiştir2. Daha sonra Vincent ve arkadaşları 2009 yılında yayınladıkları “Kritik hastalar FAST HUGS BID’e (günde iki kez hızlı kucaklamaya) ihtiyaç duyarlar” başlıklı makaleleri ile hatırlatıcı kısaltmalarını genişletmişlerdir (S BID: Spontaneous breathing trial: Spontan solunumun denenmesi, Bowel regimen: Bağırsak hareketleri,  Indwelling catheter removal: kalıcı kateterin çekilmesi, De-escalation of antibiotics: antibiyotiklerin azaltılması).3

YÖNTEM: FAST HUGS BID kısaltmasının hatırlanması, hem İngilizce olduğundan hem de indwelling ve deescalation gibi az bilinen İngilizce kelimeler içerdiği için zor olmaktadır. Yoğun bakımda kaliteyi arttırmak için kullanılması önerilen FAST HUGS BID hatırlatıcısı yerine “SEN BAK BU YAŞar” Türkçe hatırlatıcısını oluşturarak yoğun bakımda kolay hatırlanacak Türkçe hatırlatıcı kısaltmaların oluşturulmasına öncülük etmeyi amaçladık.  

BULGULAR: Bu Türkçe hatırlatıcı kısaltmada S: Sedasyon, E: Emboli profilaksisi, N: Nefes denemeleri, B: Bağırsak hareketleri, A: Antibiyotik ve diğer ilaçların azaltılması, K: Kateterin uzaklaştırılması, B: Başın yükseltilmesi, U: Ülser profilaksisi, Y: Yemek, A: Ağrı kontrolü ve Ş: Şeker kontrolünü hatırlatacaktır.

SONUÇ: İngilizce FAST HUGS BID kısaltması yerine, SEN BAK BU YAŞar Türkçe kısaltmasının daha iyi hatırlanacağını ve yoğun bakımlarımızda kaliteyi arttıracağını düşünüyoruz.

Anahtar Kelimeler: FAST HUGS BID, kalite, kateter, profilaksi, sedasyon, yoğun bakım

Kaynaklar:

1.   Radović T, Manzey D. The impact of a mnemonic acronym on learning and performing a procedural task and its resilience toward interruptions. Front Psychol. 2019;10:2522.

2.     Vincent JL. Give your patient a fast hug (at least) once a day. Crit Care Med. 2005;33:1225–9. 

3  Vincent WR 3rd, Hatton KW. Critically ill patients need “FAST HUGS BID” (an updated mnemonic). Crit Care Med. 2009;37:2326–7. 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İNTRAKRANİAL HEMORAJİ NEDENİYLE DEKOMPRESYON CERRAHİSİ UYGULANAN HASTALARDA BEYİN ÖLÜMÜ TANISINDA YASAL DÜZENLEMELER

Mehmet Eren Yüksel

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı

 

GİRİŞ: İntrakranial hemoraji sonrası beyin sapının artan intrakranial basınç nedeniyle foramen magnumdan herniye olması ve intrakranial dolaşıma katkıda bulunan arteriyel ve venöz yapıların kompresyona sekonder oblitere olması nedeniyle görüntüleme yöntemleri ile intrakraniyal dolaşımın olmadığı gösterilebilir. İntrakranial dolaşımın olmadığı radyolojik olarak teyit edildikten sonra beyin ölümü tanısı konulabilmektedir. Ancak, intrakranial hemoraji sonrası dekompresyon cerrahisi uygulanan hastalarda kafatası kemiği parsiyel olarak uzaklaştırılırken intrakranial basınç artışına da engel olunmaktadır. İntrakranial basınç artışının olması durumunda ise beyin foramen magnumdan ziyade basıncın daha düşük olduğu cerrahi olarak kaldırılan bölgeye doğru herniye olmaktadır. Bu nedenle, arteriyel ve venöz yapılar foramen magnum hizasında kompresyona uğramadıklarından beyin ölümünden şüphelenilse bile, radyolojik olarak intrakranial dolaşımın devam ettiği görüldüğünden, resmi olarak beyin ölümünün ilanında tereddüt edilmektedir.

YÖNTEM: Söz konusu tereddütlerin giderilmesi için “Organ ve Doku Hizmetleri Yönetmeliği” incelenmiştir. İlgili yönetmeliğin “Beyin Ölümü Tanısı” başlığı altında (Ek-1) yer alan maddeler aşağıda belirtilmiştir: (6) Beyin ölümü tanısı konan vakalarda; a) Beyin ölümü tanısının konulduğu birinci nörolojik muayenedeki klinik tablonun; yeni doğanda (2 aydan küçük) 48 saat, 2 ay-1 yaş arası 24 saat, 1 yaş ve üzerindeki çocuklarda ve yetişkinlerde 12 saat ve anoksik beyin ölümlerinde 24 saat sonra yapılan ikinci nörolojik muayenede de değişmeden devam ettiği gözlenmelidir. b) Klinik beyin ölümü tanısı almış vakalarda, yeni doğan (2 aydan küçük) grubunda iki adet destekleyici test, 2 ay ve üzerindeki diğer vakalarda ise hekimler kurulunun uygun göreceği bir laboratuvar yöntemi ile beyin ölümü tanısı teyit edilir. c) Klinik olarak beyin ölümü tanısı konulan vakalar için beyin dolaşımını değerlendiren bir destekleyici test yapılmış ve yapılan bu test beyin ölümü ile uyumlu ise ikinci nörolojik muayene için beklemeye gerek kalmaz.1

BULGULAR: Organ ve Doku Hizmetleri Yönetmeliği’nin Beyin Ölümü Tanısı başlığının 6. maddesinin b şıkkında yer alan “hekimler kurulunun uygun göreceği bir laboratuvar yöntemi ile beyin ölümü tanısı teyit edilir.” ibaresi muğlak bir ifadedir. Laboratuvar yöntemi ile kastedilenin bir kan testi mi olduğu yoksa radyolojik incelemelerin de laboratuvar testi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği anlaşılamamaktadır. İntrakranial hemoraji nedeniyle dekompresyon cerrahisi uygulanan hastalarda beyin ölümü tanısı koymaya yardımcı olabilecek elektroensefalografi (EEG) gibi tetkiklerden bahsedilmemektedir.

SONUÇ: İntrakranial hemoraji nedeniyle dekompresyon cerrahisi uygulanan hastalarda, intrakranial dolaşım beyin ölümü gerçekleşse bile devam edebildiğinden, radyolojik olarak beyin ölümü tanısı konulmasında zorluklar yaşanmaktadır. Bu zorlukların giderilebilmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Mevcut yönetmelikteki muğlak ifadeler detaylı ve anlaşılır hale getirilmelidir. Güncel teknolojik gelişmelere uygun olarak beyin ölümü tespitinde hangi incelemelerin kullanılması gerektiği (transkraniyal Doppler sonografi, EEG, kateter serebral anjiyografi, bilgisayarlı tomografi anjiyografi, manyetik rezonans spektroskopi gibi), herhangi bir tıbbi veya hukuki tereddüt alanı bırakılmadan, ilgili yönetmelikte belirtilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Beyin ölümü, cerrahi, dekompresyon, intrakranial hemoraji, yönetmelik

Kaynak:

1. Organ ve doku nakli hizmetleri yönetmeliği. Beyin ölümü tanısı. Ek-1. Mevzuat bilgi sistemi. E-mevzuat. Resmî gazete tarihi: 01.02.2012. Resmî gazete sayısı: 28191

Link:https://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.15860&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=organ%20veLink:https://www.saglik.gov.tr/TR,10528/organ-ve-doku-nakli-hizmetleri-yonetmeligi.html

 



V. Uluslararası Aksaray Sempozyumu

V. Uluslararası Aksaray Sempozyumu, 3-4 Kasım 2020, Aksaray Üniversitesi 

 http://aksaraysempozyumu.aksaray.edu.tr/

sıra no: 45 bildiri no: 51 AKSARAY İLİNDE APENDEKTOMİ YAPILAN 1715 HASTANIN SPESMENLERİNİN HİSTOPATOLOJİK İNCELEME SONUÇLARININ RETROSPEKTİF ANALİZİ

sıra no: 47 bildiri no: 53 AKSARAY İLİNDE KOLESİSTEKTOMİ AMELİYATI YAPILAN 1297 OLGUNUN HİSTOPATOLOJİK İNCELEME SONUÇLARININ RETROSPEKTİF ANALİZİ

http://aksaraysempozyumu.aksaray.edu.tr/wp-content/uploads/2020/10/ASU_V.-Sempozyum_10Ekim.pdf

AKSARAY İLİNDE APENDEKTOMİ YAPILAN 1715 HASTANIN SPESMENLERİNİN HİSTOPATOLOJİK İNCELEME SONUÇLARININ RETROSPEKTİF ANALİZİ

Mehmet Eren Yüksel

Melike Ordu

Özet

Amaç: Bu çalışmada Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde akut apandisit nedeniyle apendektomi yapılan hastaların demografik özelliklerinin ve histopatolojik inceleme sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Bu çalışma için Aksaray Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır (2019/03-29). Ocak 2014-Mayıs 2019 tarihleri arasında Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde açık ve laparoskopik yöntemle apendektomi operasyonu gerçekleştirilen 1715 hastanın spesmenlerinin histopatolojik inceleme sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.

Bulgular: 2014 yılında 140 hastaya apendektomi yapıldı. 2015 yılında 78 hastanın opere edildiği belirlendi. 61 yaşındaki bir erkek hastada düşük dereceli müsinöz neoplazm saptandı. 2016 yılında 191 hasta opere edildi. 45 yaşında bir kadın hastada karsinoid tümör saptandı. 2017 yılında 442 hastanın opere edildiği belirlendi. 20 yaşındaki bir kadın hastada mukosel, 40 yaşındaki bir erkek hastada ise düşük dereceli müsinöz neoplazm saptandı. 2018 yılında 736 hastanın opere edildiği saptandı. 40 yaşındaki erkek hastada düşük dereceli müsinöz neoplazm, 39 yaşındaki erkek hastada nöroendokrin tümör ve 85 yaşındaki kadın hastada adenokarsinom saptandı. 2019 yılının ilk dört ayında ise toplam 128 hasta opere edildi.

Sonuç: Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2014-2019 yılları arasında sırasıyla 140, 78, 191, 442, 736, 128 hastaya apendektomi ameliyatı yapılmıştır. Apendektomi yapılan 1715 hastanın 3’ünde (%0.17) düşük dereceli müsinöz neoplazm, 2’sinde (%0.11) nöroendokrin tümör, 1’inde (%0.05) mukosel ve 1 (%0.05) hastada adenokarsinom saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Apandisit, Apendektomi, Histopatoloji

HISTOPATHOLOGICAL EXAMINATION RESULTS OF THE SPECIMENS OF 1715 PATIENTS WHO UNDERWENT APPENDECTOMY AT AKSARAY PROVINCE: A RETROSPECTIVE STUDY

Abstract

Objective: The aim of this study was to evaluate demographics and histopathological examination results of patients who underwent appendectomy for acute appendicitis at Aksaray University Training and Research Hospital.

Methods: This study was approved by Aksaray University Ethics Committee (2019/03-29). Histopathological examination results of the specimens of 1715 patients who underwent open and laparoscopic appendectomy at Aksaray University Training and Research Hospital between January 2014 and May 2019 were evaluated retrospectively.

Results: In 2014, appendectomy was performed on 140 patients. In 2015, 78 patients were operated. A low-grade mucinous neoplasm was detected in a 61-year-old male patient. In 2016, 191 patients were operated. Carcinoid tumor was detected in a 45-year-old female patient. In 2017, it was identified that 442 patients were operated. A mucocele was observed in a 20-year-old female patient and a low-grade mucinous neoplasm was detected in a 40-year-old male patient. In 2018, 736 patients were operated. A low-grade mucinous neoplasm in a 40-year-old male patient, a neuroendocrine tumor in a 39-year-old male patient, and an adenocarcinoma in a 85-year-old female patient were detected. In the first four months of 2019, a total of 128 patients were operated.

Conclusion: Between 2014 and 2019, appendectomy was performed on 140, 78, 191, 442, 736, 128 patients respectively at Aksaray University Training and Research Hospital. Of the 1715 patients who underwent appendectomy, low-grade mucinous neoplasm was detected in 3 (0.17%) patients, neuroendocrine tumor in 2 (0.11%) patients, mucocele in 1 (0.05%) patient and adenocarcinoma in 1 (0.05%) patient.

Keywords: Appendicitis, Appendectomy, Histopathology

 Giriş

Akut apandisit apendiksin inflamasyonu olup, akut apandisitin en önemli nedeni apendiks lümeninin obstrüksiyonudur. Akut apandisitin etyolojisinde genellikle fekalitler ve lenfoid hiperplazi rol oynar. Bununla birlikte akut apandisit, benign nöroma, mukosel, müsinöz kistadenom, endometriozis, gastrointestinal stromal tümör, apendiksin karsinoid tümörleri, hiperplastik polip, lenfoma, lösemi, divertikülit, tüberküloz ve parazitik enfeksiyonlar nedeniyle de oluşabilir. Akut apandisit, akut karın ağrısının en yaygın nedenlerinden biridir (Malhotra & Bawa, 2020). Akut apandisitin görülme sıklığı etnik köken, cinsiyet, yaş, obezite ve mevsimsel değişikliklere göre farklılık gösterir (Gorter et al., 2015). Akut apandisit her yaş grubunda görülebilmesine rağmen 10 ile 20 yaş arasında epey sık görülmektedir. Akut apandisitin temel tedavisi cerrahi apendektomidir. Apendektomi açık cerrahi veya laparoskopik yaklaşım ile yapılabilir. Apendektomi örneklerinin histopatolojik olarak incelenmesi için protokoller çeşitli hastanelerde farklılık göstermektedir (Malhotra & Bawa, 2020). Karsinoid tümör, apendektomi örneklerinde en sık bulunan neoplazm olup, insidans %0.13 ile %2.4 arasında değişmektedir. Divertikülit, tüberküloz, endometriyozis gibi diğer nadir görülen bulgularla ise hastaların %1.4 ile %2.4'ünde karşılaşılabilir. Adenokarsinom görülme sıklığı ise %1’in altındadır (Gorter et al., 2015). Bu çalışmada, Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde akut apandisit nedeniyle apendektomi yapılan hastaların demografik özelliklerinin ve histopatolojik inceleme sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Yöntem

Bu çalışma için Aksaray Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır (2019/03-29). Ocak 2014-Mayıs 2019 tarihleri arasında Aksaray Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde açık ve laparoskopik yöntemle apendektomi operasyonu gerçekleştirilen 1715 hastanın spesmenlerinin histopatolojik inceleme sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.

Bulgular

2014 yılında 0-18 yaş arası 42 erkek ve 31 kadın hasta, 18-30 yaş arası 16 erkek ve 16 kadın hasta, 30-70 yaş arası 21 erkek ve 14 kadın hasta olmak üzere toplam 140 hastaya apendektomi yapıldığı saptandı. 2015 yılında 0-18 yaş arası 27 erkek ve 9 kadın hasta, 18-30 yaş arası 3 erkek ve 16 kadın hasta, 30-70 yaş arası 13 erkek ve 10 kadın hasta olmak üzere toplam 78 hastanın opere edildiği belirlendi. 61 yaşındaki bir erkek hastada düşük dereceli müsinöz neoplazm saptandı. 2016 yılında 0-18 yaş arası 59 erkek ve 28 kadın, 18-30 yaş arası 28 erkek ve 19 kadın hasta, 30-70 yaş arası 31 erkek ve 26 kadın hasta olmak üzere toplam 191 hasta opere edildi. 45 yaşında bir kadın hastada karsinoid tümör saptandı. 2017 yılında 0-18 yaş arası 146 erkek ve 96 kadın, 18-30 yaş arası 58 erkek ve 32 kadın hasta, 30-90 yaş arası 62 erkek ve 48 kadın hasta olmak üzere toplam 442 hastanın opere edildiği belirlendi. 20 yaşındaki bir kadın hastada mukosel, 40 yaşındaki bir erkek hastada ise düşük dereceli müsinöz neoplazm saptandı. 2018 yılında 0-18 yaş arası 277 erkek ve 173 kadın, 18-30 yaş arası 40 erkek ve 43 kadın hasta, 30-90 yaş arası 19 erkek ve 84 kadın hasta olmak üzere toplam 736 hastanın opere edildiği saptandı. 40 yaşındaki erkek hastada düşük dereceli müsinöz neoplazm, 39 yaşındaki erkek hastada nöroendokrin tümör ve 85 yaşındaki kadın hastada adenokarsinom saptandı. 2019 yılının ilk dört ayında 0-18 yaş arası 37 erkek ve 29 kadın, 18-30 yaş arası 16 erkek ve 5 kadın, 30-70 yaş arası 29 erkek ve 12 kadın hasta olmak üzere toplam 128 hasta opere edildi. 

Tartışma

Akut apandisit genel cerrahi bölümünde en sık karşılaşılan acil cerrahi gerektiren tanılardan biridir. Bu nedenle, akut apandisit tedavisi için yapılan apendektomi en sık uygulanan cerrahi prosedürlerden biridir. Yaşam boyu apandisit gelişme riskinin %7 olduğu belirtilmiştir. Ancak akut apandisitin görülme oranı ülkeler arasında değişiklik gösterir (Jat et al., 2015). Karın ağrısı, akut apandisit saptanan hastaların temel başvuru şikayetidir (Humes & Simpson, 2006). Görüntüleme yöntemlerindeki ilerlemelere rağmen, histopatolojik inceleme apandisit teşhisinin doğrulanmasında altın standart olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, apendektomi örneklerinin rutin olarak histopatolojik incelemeye gönderilip gönderilmemesi konusunda fikir birliği olmayıp, operasyon sonrası apendiks spesmenlerinin rutin olarak histopatolojik incelenmesinin yapılıp yapılmayacağı merkezler arasında ve tıbbi literatürde farklılıklar gösterir (Jat et al., 2015). Akut apandisitte tanıyı doğrulamak için rutin histopatolojik değerlendirme yapılmasının diğer önemli patolojik ayrıntıları ortaya çıkarabileceği belirtilmektedir (Kanishka et al., 2014). Öte yandan, ameliyat sırasında belirgin bir makroskopik anormallik olmadıkça apendektomi örneklerinin rutin olarak histopatolojik incelemeye gönderilmemesi gerektiği görüşü de mevcuttur (Jones et al., 2007). Jat ve ark. 480 apendektomi örneğinin histopatolojik incelemesini retrospektif olarak değerlendirmiş olup, apendiksin karsinoid tümörü gibi olağandışı herhangi bir histolojik bulgu ile karşılaşmadıklarını bildirmişlerdir (Jat et al., 2015). Monajemzadeh ve ark. yaşları 10 ay ile 15 yıl arasında değişen ve akut apandisit nedeniyle apendektomi yapılan 947 çocuk hastanın apendektomi spesmenlerinin histopatolojik incelemesini değerlendirmiştir. Monajemzadeh ve ark. 152 (%16) hastanın invajinasyon, Meckel divertikülü, inkarsere herni, malrotasyon, Hirschsprung hastalığı gibi apandisit dışı nedenlerle ameliyat edildiğini saptamışlardır (Monajemzadeh et al., 2011). Jones ve ark. akut apandisit bulguları gösteren ve bu nedenle apendektomi yapılan 1225 hastanın histopatoloji örneklerini değerlendirmiştir. Jones ve ark. çalışmalarında 11 hastada paraziter enfeksiyon, 3 hastada endometriyozis, 6 hastada Crohn hastalığı, 13 hastada karsinoid tümör, 6 hastada müsinöz kistadenom, 4 hiperplastik polip, 2 hastada primer adenokarsinom ve 1 hastada metastatik over adenokarsinomu tespit edildiğini bildirmiştir (Jones et al., 2007). Emre ve ark. ise apendisit nedeniyle apendektomi yapılan 17-85 yaş arası 1255 hastanın 11’inde karsinoid tümör, 8’inde Enterobius vermicularis nedeniyle oluşan paraziter enfeksiyon, 6’sında granülomatöz inflamasyon, 2’sinde endometriozis ve 1’er hastada mukosel, eozinofilik infiltrasyon, Taenia saginata enfeksiyonu ve apendiküler divertikülit saptamıştır (Emre et al., 2013). Yapılan değişik çalışmalarda, apandisit ön tanısı ile apendektomi ameliyatı yapılan hastaların spesmenlerinin histopatolojik incelemelerinde apandisitin yanı sıra, paraziter enfeksiyonlar, endometriozis ve benign ve malign tümörlerin de farklı oranlarda saptandığı görülmektedir.

Sonuç

Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2014 – 2019 yılları arasında sırasıyla 140, 78, 191, 442, 736, 128 hastaya apendektomi ameliyatı yapılmıştır. Apendektomi yapılan 1715 hastanın 3’ünde (%0.17) düşük dereceli müsinöz neoplazm, 2’sinde (%0.11) nöroendokrin tümör, 1’inde (%0.05) mukosel ve 1 (%0.05) hastada adenokarsinom saptanmıştır. Yapılan bu çalışma ile Aksaray ilinde 65 aylık süre zarfında yapılan apendektomi operasyonları ile ilgili 1715 olgunun yer aldığı en geniş vaka serisi yayınlamış olup, incelenen apendektomi materyallerinde farklı patolojik bulgular ve çok nadir de olsa %0.05 oranında adenokarsinom saptandığından operasyon sonrası tüm apendektomi spesmenlerinin histopatolojik olarak incelenmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır. 

KAYNAKÇA

Emre, A., Akbulut, S., Bozdag, Z., Yilmaz, M., Kanlioz, M., Emre, R., & Sahin, N. (2013). Routine histopathologic examination of appendectomy specimens: retrospective analysis of 1255 patients. International surgery, 98(4), 354–362. https://doi.org/10.9738/INTSURG-D-13-00098.1

Gorter, R. R., Eker, H. H., Gorter-Stam, M. A., Abis, G. S., Acharya, A., Ankersmit, M., Antoniou, S. A., Arolfo, S., Babic, B., Boni, L., Bruntink, M., van Dam, D. A., Defoort, B., Deijen, C. L., DeLacy, F. B., Go, P. M., Harmsen, A. M., van den Helder, R. S., Iordache, F., Ket, J. C., … Bonjer, J. (2016). Diagnosis and management of acute appendicitis. EAES consensus development conference 2015. Surgical endoscopy, 30(11), 4668–4690. https://doi.org/10.1007/s00464-016-5245-7.

Humes, D. J., & Simpson, J. (2006). Acute appendicitis. BMJ (Clinical research ed.), 333(7567), 530–534. https://doi.org/10.1136/bmj.38940.664363.AE

Jat, M. A., Al-Swailmi, F. K., Mehmood, Y., Alrowaili, M., & Alanazi, S. (2015). Histopathological examination of appendicectomy specimens at a district hospital of Saudi Arabia. Pakistan journal of medical sciences, 31(4), 891–894. https://doi.org/10.12669/pjms.314.7453.

Jones, A.E., Phillips, A.W., Jarvis, J.R. et al. The value of routine histopathological examination of appendicectomy specimens. BMC Surg 7, 17 (2007). https://doi.org/10.1186/1471-2482-7-17.

Kanishka D.P.C., Samarasekara, N., Sivaganesh, S., De Zoysa, I. (2014). What Can Histopathology Say About Acute Appendicitis?, American Journal of Clinical Pathology, 142 (Suppl 1). https://doi.org/10.1093/ajcp/142.suppl1.233.

Malhotra, K., & Bawa, A. (2020). Routine Histopathological Evaluation After Appendectomy: Is It Necessary? A Systematic Review. Cureus, 12(8), e9830. https://doi.org/10.7759/cureus.9830.

Monajemzadeh, M., Hagghi-Ashtiani, M. T., Montaser-Kouhsari, L., Ahmadi, H., Zargoosh, H., & Kalantari, M. (2011). Pathologic evaluation of appendectomy specimens in children: is routine histopatholgic examination indicated?. Iranian journal of pediatrics, 21(4), 485–490.

 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

AKSARAY İLİNDE KOLESİSTEKTOMİ AMELİYATI YAPILAN 1297 OLGUNUN HİSTOPATOLOJİK İNCELEME SONUÇLARININ RETROSPEKTİF ANALİZİ 

Mehmet Eren Yüksel, Melike Ordu

Özet

Amaç: Kolesistektomi yapılan hastalarda cerrahi olarak çıkarılan örneklerin rutin histopatolojik incelemeye gönderilmesinin gerekip gerekmediği tartışma konusudur. Bazı yazarlar, kolesistektomi materyallerinin yalnızca polip, nodül, ülser, safra kesesi duvar endurasyonu ve karaciğer duvarına penetrasyon gibi şüpheli durumlarda histopatolojik olarak incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu çalışmada Aksaray ilinde kolesistektomi ameliyatı yapılan olguların histopatolojik inceleme sonuçlarının analizinin yapılması amaçlanmıştır.

Yöntem: Aksaray Üniversitesi’nden Etik Kurul onayı alınmıştır (2019/03-36). Ocak 2015 – Haziran 2019 tarihleri arasında Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde açık ve laparoskopik yöntemle kolesistektomi ameliyatı yapılan 1297 vakanın kolesistektomi spesmenlerinin histopatolojik inceleme sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.

Bulgular: 2015 yılında kolesistektomi ameliyatı yapılan 246 vakanın 203’ü kadın (19-81 yaş), 43’ü erkek (20-83 yaş)  idi. 2016 yılında gerçekleştirilen 319 kolesistektomi ameliyatında 253 kadın hasta (14-88 yaş) ve 66 erkek hastanın (23-80 yaş) histopatoloji sonuçları incelendi. 66 yaşında bir erkek hastada az diferansiye adenokarsinom saptandı. İki erkek hastada intestinal metaplazi görüldü. 2017 yılında yapılan 314 kolesistektomi ameliyatında 252 kadın (15-80 yaş) ve 62 erkek hastanın (19-74 yaş) histopatoloji sonuçlarında malignite saptanmadı. Ancak, 2018 yılında 231 kadın (13-80 yaş) ve 61 erkek hastanın (13-74) histopatoloji sonuçları incelendiğinde 44 ve 48 yaşında iki erkek hastada yüksek dereceli displazi ve 48 yaşında bir erkek hastada adenokarsinom saptandı. 14 hastanın safra kesesinde  intestinal metaplazi, 10 hastada pilorik metaplazi, 7 hastada kolesterol polibi ve 2 hastada hiperplastik polip izlendi. 2019 yılında yapılan 126 kolesistektomi ameliyatında 88 kadın (18-79 yaş) ve 38 erkek hastanın (23-86 yaş) spesmenlerinin histopatolojik incelemesinde 20 olguda intestinal metaplazi tespit edildi.

Sonuç: Buna göre kolesistektomi yapılan toplam 1297 hastanın 1027’si (%79.18) kadın, 270’i (%20.82) erkekti. Opere edilen en genç hasta 13, en yaşlı hasta 88 yaşındadır. Adenokarsinom görülme sıklığı %0.15’tir. Yüksek dereceli displazi görülme sıklığı da %0.15 olarak saptanmıştır. Söz konusu bulgular, kolesistektomi materyallerinde nadir de olsa malignite tespit edildiğinden, tüm kolesistektomi materyallerinin histopatolojik olarak incelenmesi gerektiğini göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: histopatoloji, kolesistektomi, malignite

 

RETROSPECTIVE ANALYSIS OF HISTOPATHOLOGICAL EXAMINATION OF 1297 CASES WHO UNDERWENT CHOLECYSTECTOMY AT AKSARAY PROVINCE 

Abstract

 

Objective: Whether surgically removed specimens of patients who underwent cholecystectomy should be sent for routine histopathological examination is a matter of debate. Some authors stated that cholecystectomy materials should only be examined histopathologically in suspected cases such as polyps, nodules, ulcers, gallbladder wall induration, and liver wall penetration. In this study, it was aimed to analyze the histopathological examination results of patients who underwent cholecystectomy at Aksaray province.

Method: Ethics Committee approval was obtained from Aksaray University (2019/03-36). Histopathological examination results of cholecystectomy specimens of 1297 cases who underwent cholecystectomy with open and laparoscopic techniques at Aksaray University Training and Research Hospital between January 2015 and June 2019 were evaluated retrospectively.

Results: Of the 246 cases who underwent cholecystectomy in 2015, 203 were female (age:19-81 years old) and 43 were male (age:20-83). Within 319 cholecystectomy operations performed in 2016, histopathology results of 253 female patients (age:14-88) and 66 male patients (age:23-80) were examined. A poorly differentiated adenocarcinoma was detected in a 66-year-old male patient. Intestinal metaplasia was observed in two male patients. Within 314 cholecystectomy operations performed in 2017, no malignancy was found in histopathology results of 252 women (age:15-80) and 62 male patients (age:19-74). However, when the histopathology results of 231 female (age:13-80) and 61 male patients (age:13-74) were examined in 2018, high-grade dysplasia was detected in two male patients aged 44 and 48 years, and adenocarcinoma in a 48-year-old male patient. Intestinal metaplasia in 14 patients, pyloric metaplasia in 10 patients, cholesterol polyp in 7 patients and hyperplastic polyps in 2 patients were observed. The histopathological examination of specimens of 88 female (age:18-79) and 38 male patients (age:23-86), after 126 cholecystectomy operations performed in 2019, revealed intestinal metaplasia in 20 cases.

Conclusion: According to these findings, 1027 (79.18%) of 1297 patients who underwent cholecystectomy were female and 270 (20.82%) were male. The youngest patient who underwent cholecystectomy was 13 years old and the oldest patient was 88 years old. The incidence of adenocarcinoma was 0.15%. The incidence of high-grade dysplasia was also found to be 0.15%. These findings indicate that even malignancy is rarely encountered, all cholecystectomy materials should be sent for histopathological examination.

Keywords: histopathology, cholecystectomy, malignancy



Do patients with pilonidal disease prioritize better cosmetic outcome over recurrence risk?

Haliç Üniversitesi 1. Ulusal Kadın Sağlığı Kongresi, 12.Eylül.2020

http://ulusalkadinsagligikongresi.halic.edu.tr/tr/bilimsel-program 

Poster

Pilonidal hastalığı olan bireyler nüks riskinden ziyade daha iyi kozmetik sonuçlara mı önem veriyor? Ön sonuçlar

Giriş

Pilonidal hastalık, akut abse, persistan akıntı, kıllar, sinüs açıklıkları, subkutan sinüs traktları ve skar dokusu ile karakterize kronik bir hastalıktır. Genel popülasyonda görülme sıklığı %0-%5 olup, hastaların çoğu 15-30 yaş arasındadır. Eksizyon ve primer kapama pilonidal hastalığın tedavisinde kullanılan, intergluteal sulkusta lineer bir skar bırakan, yüksek nüks oranı olan orta hat kapatma tekniğidir. Bununla birlikte, modifiye Limberg flep tekniği, gluteal bölgede z şeklinde bir cerrahi skar bırakır ve nispeten düşük (%0-%7.4) nüks oranına sahiptir. Bu nedenle pilonidal hastalığı olan bireylerin, ameliyat öncesi her iki girişimin kozmetik sonuçları ve nüks oranları açıklandıktan sonra, hangi tekniği tercih edeceklerini sorguladık.

Materyal ve Metod

Ocak 2018-Temmuz 2019 tarihleri ​​arasında, primer pilonidal hastalığı olan 19 hasta (15 erkek, 4 kadın), eksizyon+primer kapama sonrası nüks olan 4 hasta (3 erkek, 1 kadın) ve eksizyon+modifiye Limberg flep tekniği sonrası nüks eden 2 hasta (1 erkek, 1 kadın) cerrahi müdahale öncesinde kozmetik sonuçlar ve nüks oranları açısından eksizyon+primer kapama ve modifiye Limberg flep teknikleri hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirildi. Tercih edilen cerrahi teknik ve hastanın bu tekniği seçmesinin nedeni kaydedildi.

Bulgular

10 hasta (7 erkek+3 kadın) daha az ameliyat izi bırakması nedeniyle eksizyon ve primer kapamayı tercih ederken, 15 hasta (12 erkek+3 kadın) nüks riski daha az olan modifiye Limberg flep tekniğini tercih etti. Evlenmemiş olan üç kadın hasta evlilik öncesi daha az ameliyat izi istedikleri için kesinlikle eksizyon ve primer kapama tekniğini tercih edeceklerini belirtti. Daha önce herhangi bir komplikasyon olmaksızın primer eksizyon ve kapama ameliyatı geçirmiş bir akrabası veya arkadaşı olan dört erkek hasta aynı cerrahi işlemi yaptırmak istedi. Pilonidal cerrahisi başarısız olan tüm hastalar (yara enfeksiyonu sonrası iyileşmeyen yara veya nüks), kozmetik sonucu tartışmadan bile daha düşük nüks oranı nedeniyle modifiye Limberg flep ameliyatını tercih etti.

Sonuç

Primer pilonidal hastalığı olan erkek hastaların çoğu ve rekürren pilonidal hastalığı olan erkek hastaların hepsi nüks ihtimali daha az olan modifiye Limberg flep yöntemini tercih etti. Eksizyon ve primer kapama tekniği daha yüksek nüks oranına sahip olmasına rağmen, evli olmayan kadın hastalar primer pilonidal hastalığın tedavisinde nüks riskindense daha iyi kozmetik sonuca öncelik verdiler. Ancak, pilonidal cerrahisi sonrası nüks görülen tüm kadın hastalar, nüks oranının daha düşük olması nedeniyle, modifiye Limberg flep tekniğini tercih ettiler. Bu verilerin ışığında primer pilonidal hastalığı olan kadın hastalar nüks riskinden ziyade daha iyi kozmetik sonuçlara önem verirken, rekürren pilonidal hastalığı olan tüm bireyler daha düşük nüks ihtimali olan operasyon yöntemini tercih etmiştir. Ancak daha büyük bir örneklem kümesi ile çalışılması istatistiksel olarak anlamlı sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır.

 Anahtar Kelimeler: Modifiye Limberg, nüks, pilonidal hastalık, primer eksizyon

Do patients with pilonidal disease prioritize better cosmetic outcome over recurrence risk? Preliminary results

Introduction

Pilonidal disease is characterized by acute abscess, persistent discharge, hair, pilonidal pits, subcutaneous sinus tracts and scar tissue. Its incidence in the general population is 0-5%, and most of the patients are between the ages of 15-30. Excision and primary closure is a midline closure technique, which leaves a linear surgical scar in the intergluteal sulcus with a high recurrence rate, for the treatment of pilonidal disease. Nevertheless, modified Limberg flap technique leaves a z-shaped surgical scar on the gluteal region with a relatively low (0%-7.4%) recurrence rate. Therefore, we questioned the patients with pilonidal disease prior to surgery, which technique they would prefer after the explanation of cosmetic outcomes and recurrence rates of both interventions.

Materials and Methods

Between January 2018-July 2019, 19 patients (15 male, 4 female), who had primary pilonidal disease and 4 patients (3 male, 1 female) with failed pilonidal surgery after excision+primary closure, and 2 patients (1 male, 1 female) with recurrence after excision+modified Limberg flap surgery were informed about excision+primary closure and modified Limberg flap techniques in detail about the cosmetic outcomes and recurrence rates prior to surgical intervention. The preferred surgical technique and the reason why the patient chose that technique were noted.

Results

10 patients (7 male+3 female) who were in favor of less surgical scar preferred excision and primary closure while 15 patients (12 male+3 female) patients who preferred less recurrence were in favor of modified Limberg flap technique. Three female patients who were unmarried stated that they would definitely prefer excision and primary closure technique as they wanted less surgical scar before marriage. Four male patients, who had a relative or a friend who had had previous primary excision and closure surgery without any complications, wanted to undergo the same surgical procedure. All of the patients with failed pilonidal surgery (non-healing wound after wound infection or recurrence) preferred modified Limberg flap surgery due to its lower recurrence rate, even without discussing the cosmetic outcome. 

Conclusion

Most of the male patients with primary pilonidal disease and all of the male patients with recurrent pilonidal disease preferred the modified Limberg flap method, which was less likely to recur. Despite the fact that excision and primary closure technique had higher recurrence rate, unmarried female patients prioritized better cosmetic outcome over recurrence risk for the treatment of primary pilonidal disease. Nevertheless, all of the female patients with failed pilonidal surgery preferred the modified Limberg flap technique due to its lower recurrence rate.

In the light of these information, female patients with primary pilonidal disease emphasized better cosmetic results rather than the risk of recurrence, while all individuals with recurrent pilonidal disease preferred the surgical technique with a lower probability of recurrence. However, further studies with a larger patient population will provide statistically significant results.

Keywords: Modified Limberg, pilonidal disease, primary excision, recurrence



Thursday, September 03, 2020

Does the Bathing of Covid-19 Infected Patients After Death Require Precautions to Limit the Spread of Viral Infection?

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, 2. SAĞLIK HİZMETLERİ SEMPOZYUMU, 5 EYLÜL 2020 / CUMARTESİ

https://tip.sdu.edu.tr/tr/haber/sdutf-2-saglik-hizmetleri-sempozyumu-5-eylul-2020-30477h.html

12:30-13:30    Onbirinci Sözlü Sunum Oturumu

Erişim Linki: http://sdutip.adobeconnect.com/sozlu11/

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. A. Meriç ÜNAL (abdmunal@yahoo.com)

Dr. Öğr. Üyesi Hilal YAKUT İPEKOĞLU (hilalyakut@sdu.edu.tr)

 Sözlü Sunumlar:

1.Mehmet Eren YÜKSEL

Does the Bathing of Covid-19 Infected Patients After Death Require Precautions to Limit the Spread of viral Infection?

Introduction: Coronavirus disease 2019 (COVID-19) is a viral infectious disease which has spread all over the world causing a pandemic. COVID-19 disease is extremely contagious, spreading mainly through respiratory tract secretions and air droplets. The progression of the disease which causes acute respiratory distress syndrome, mostly in elderly patients over 65, requires intensive care unit admission. Unfortunately, 97% of COVID-19 patients who were mechanically ventilated passed away (1).

In Muslim society, the corpse of the deceased is washed after death, before the funeral. The body is laid onto a large table in supine position, and the Imam washes the corpse throughly from head to toe with clean water, before placing  the deceased person into a white cotton cloth surrounding the whole body. However, if the deceased person is infected with Corona virus, the waste water from the bathing of the corpse mixes into the sewage system.

Discussion: City sewage systems in Turkey either end up in waste water treatment facilities or open sea. Thus, Corona virus may be carried along the pipeline through the city and pour into fresh water (2). Furthermore, Chamber of Environmental Engineers (UCTEA) in Istanbul published a report on the effect of COVID-19 on the management of waste water, in April 2020 (3,4). According to this report, fecal oral transmission of the Corona virus is possible, which explains diarrhea in the early phase of the COVID-19 infection (5). The viability of COVID-19 virus varies from several hours to several days (6). In addition, solid waste in the sewage system both produces a protective shell and forms a nidus for the virus. Moreover, some of the waste water after treatment may be used for watering of the public gardens, which may lead to the spread of the virus to both human beings and environment.

Conclusion: In the light of these information, we recommend Muslim community in the world to take precautions for the disposal of infected waste water used to bathe COVID-19 infected patients after death, in order to prevent the possible spread of COVID-19 infection.

 Keywords: Bathing, COVID-19, waste water

 References 

1. Phua J, Weng L, Ling L, Egi M, Lim CM, Divatia JV, et al. Intensive care management of coronavirus disease 2019 (COVID-19): challenges and recommendations. Lancet Respir Med 2020;8(5):506-17.

2. Gormley M, Aspray TJ, Kelly D. COVID-19: Mitigating transmission via wastewater plumbing systems. Lancet Glob Health 2020;8(5):e643.

3. UCTEA Chamber of environmental engineers. [cited 21 April 2020]. Available from: http://www.cmo.org.tr/english/index.php.       

4. Istanbul chamber of environmental engineers. The effect of Covid-19 on the management of water and waste water. [cited 21 April 2020]. Available from: http://www.cmo.org.tr/resimler/ekler/9e9b26cc1a4d919_ek.pdf?tipi=78&turu=H&sube=2.

5. Water, sanitation, hygiene, and waste management for the COVID-19 virus. [cited 21 April 2020]. Available from: https://www.who.int/publications-detail/water-sanitation-hygiene-and-waste-management-for-covid-19.

6. Gundy PM, Gerba CP, Pepper IL. Survival of coronaviruses in water and wastewater. Food Environ Virol 2009;1(1):10.