Tuesday, December 27, 2022
Saturday, December 24, 2022
Türk Cerrahi Derneği - Yoğun Bakım
https://www.turkcer.org.tr/elektronik-ogrenme-calisma-grubu
Elektronik Öğrenme Çalışma Grubu
Sunday, December 18, 2022
Ulusal Toplu Katalog To-Kat
Ulusal Toplu Katalog'dan (To-Kat) bir yazarın Türkiye'de hangi kütüphanelerde kitapları olduğunu görebilirsiniz. Hangi kitabın hangi kütüphanede bulunduğunu da To-Kat'tan öğrenebilirsiniz.
International Master's Programme in Molecular Bioengineering
Technische Universitaet Dresden
BIOTEChnologisches Zentrum
https://tu-dresden.de/cmcb/biotec#intro
Saturday, November 26, 2022
3. Ulusal Fıtık Kongresi
Alzheimer Derneği
Sunday, November 20, 2022
Tıp Öğrencileri Araştırma Yarışması
18. Ulusal Cerrahi Kongresi Mayıs 2012
Downhill Varisleri ve Guatr Birlikteliği PB-270
Emre Karaahmetli, Murat Akın, Mehmet Eren Yüksel, Alp Yıldız, Orhan Aslan, Orhan Bayram
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı
Aksiller Anjiyofolliküler Lenfoid Hiperplazi (Castleman Hastalığı) PB-691
Murat Akın, Emre Karaahmetli, Mehmet Eren Yüksel, Barış Turhan, Niyazi Kanberli, Pınar Uyan Göçün
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı
Amaç: Castleman hastalığı nadir görülen ve etyolojisi açık olmayan bir hastalıktır. Hastalık lenf nodu bulunan tüm bölgelerden köken alabilmekle beraber, %86 hastalık mediastende veya abdomende görülür. Bu olgu sunumunda aksiller yerleşimli Castleman hastalığı sunulmaktadır.
Gereç ve Yöntem: 35 yaşında erkek hasta sol koltuk altında farkettiği kitle ile başvurdu. Hastanın öyküsünde 6 yıl önce sol aksilladan 3*3 cm lik kitle eksizyonu yapıldığı ve patoloji sonucunun Castleman hastalığı olduğu öğrenildi. Fizik muayenesinde sol aksillda konglomere tarzda 8*10 cm boyutunda yumuşak kıvamda ağrısız kitle palpe edildi.
Bulgular: Aksiller ultrasonografi ve torakoabdominal tomografide aksilladaki kitle dışında ek patoloji tespit edilmedi. Hastaya nüks Castleman hastalığı ön tanısıyla aksiller diseksiyon yapıldı. Patoloji sonucu hyalen vasküler tip olarak geldi.
Tartışma ve Sonuç: Castleman hastalığı 1956 yılında Benjamin Castleman tarafından tanımlanmıştır. Lenf nodu bulunan her yerden köken alabilen hastaların en sık görüldüğü yerler, olguların yaklaşık üçte ikisi mediastinal ve üçte biri intrabdominal bölgedir. Histopatolojik olarak hastalık hiyalin vasküler, plazma hücreli ve mikst tip olarak 3 ana başlıkta incelenir. Klinik olarak ise lokalize ve jeneralize iki ana tipi mevcuttur. Lokalize tipte cerrahi rezeksiyonla kür sağlanabilirken, jeneralize tip hastalık kemoterapi gerektirebilmekte, enfeksiyöz komplikasyonlar ve Kaposi sarkomu, lenfoma gibi malign tümör riski nedeni ile ölümcül seyredebilmektedir. Histolojik tipin belirlenmesinin ardından zaman kaybedilmeden klinik tip belirlenerek cerrahi ve adjuvan tedaviler planlanmalıdır. ---
Memenin Nodüler Psödoanjimatöz Stromal Hiperplazisi: Olgu Sunumu PB-693
Osman Kurukahvecioğlu, Emre Karaahmetli, Güldal Yılmaz, Mehmet Eren Yüksel, Özhan Çetindağ, Aydın Yavuz, Murat Akın
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı
Wednesday, November 16, 2022
Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Yaşam Kongresi
Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Yaşam Kongresi’nin altıncısını 2-5 Mart 2023 tarihleri arasında Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde gerçekleştirileceğini duyurmaktan ve sizleri bu bilimsel toplantıya davet etmekten onur duymaktayız.
Saturday, November 05, 2022
C-reactive protein/albumin ratio to predict perforation in appendicitis
DOI: 10.26355/eurrev_202211_30366
C-reactive protein/albumin ratio greater than 7.1 is a good candidate to be used as an inflammation biomarker to predict perforation in appendicitis
M.E. Yuksel, N. Ozkan, E. Avci
Intensive Care Unit, Yıldırım Beyazıt University School of Medicine, Ankara, Turkey. doctormehmeteren@yahoo.com
OBJECTIVE: We aimed at identifying novel biomarkers to predict perforation in patients with acute appendicitis.
PATIENTS AND METHODS: Medical records of patients who underwent appendectomy due to acute appendicitis were reviewed. Complete blood count and biochemistry panel results of these patients were analyzed. This study included 58 patients, 42 (72.4%) male and 16 (27.6%) female. The mean age of the patients was 33.8±14.1 years (range: 18-75). 49 (84.5%) patients had non-perforated acute appendicitis. Perforated acute appendicitis was observed in 9 (15.5%) patients.
RESULTS: Patients with perforated appendicitis had higher appendiceal diameter, C-reactive protein (CRP) level, CRP/albumin and monocyte/lymphocyte (M/L) compared to patients with non-perforated appendicitis. Moreover, patients with perforated appendicitis had lower lymphocyte count than those with no perforation. Sensitivity rates of appendiceal diameter, CRP level, CRP/Albumin and M/L for perforated appendicitis were similar (89%). However, the most specific biomarker for perforation was CRP/albumin (87.8%), followed by CRP (85.7%), M/L (63.3%) and appendiceal diameter (57.1%). Patients with CRP/albumin>7.1, CRP>32.7 mg/L, M/L>0.44 and appendiceal diameter>9.8 mm were most likely to have appendiceal perforation.
CONCLUSIONS: We suggest that CRP/albumin, CRP, M/L, appendiceal diameter and lymphocyte count can be used to predict perforation in patients with acute appendicitis. However, the most specific inflammation biomarker indicating perforated acute appendicitis is CRP/Albumin>7.1.
Free PDF DownloadTuesday, November 01, 2022
Sunday, October 30, 2022
Ankara Etlik Şehir Hastanesi
Ankara Etlik Şehir Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi
Başlangıç tarihi: 22.11.2022
Friday, October 21, 2022
Can expected pCO2 be calculated by pCO2=HCO3+15 formula in central venous blood gas samples?
Eur Rev Med Pharmacol Sci 2022; 26 (19): 6985-6989
Can expected pCO2 be calculated by pCO2=HCO3+15 formula in central venous blood gas samples?
M.E. Yuksel, S. Izdes, I. Aydar, M. Kasikci
Department of Intensive Care, Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Ankara, Turkey. doctormehmeteren@yahoo.com
OBJECTIVE: In mixed acid-base disorders, it is essential to identify the dominant disorder, either metabolic or respiratory. The calculation of expected partial carbondioxide (pCO2) value obtained from arterial blood gas sample can give a clue to the physician about the main disorder. There are several formulas to calculate the expected pCO2 which are not practical to use and require an arterial blood gas sample. The aim of this study is to investigate whether expected pCO2 could be calculated with a simple formula by adding 15 to the bicarbonate (HCO3) value obtained from a central venous blood gas sample.
PATIENTS AND METHODS: 50 (42.7%) female and 67 (57.3%) male patients aged 18 years and older, hospitalized in the Intensive Care Unit (ICU) between January 2022 and June 2022, whose arterial and central venous blood gas samples were drawn at the same time, were included in this study. Expected pCO2 values were calculated with both Winter’s (pCO2 = 1.5 × HCO3 + 8) and simple (pCO2 = HCO3 + 15) formulas from the data obtained from arterial and jugular central venous blood gas samples.
RESULTS: A statistically significant strong positive correlation was identified between arterial and venous expected pCO2 values, which were calculated by using both Winter’s and simple formulas [Pearson’s correlation coefficient (r) = 1, p<0.001].
CONCLUSIONS: In ICU patients, (pCO2 = HCO3 + 15) formula can be used to calculate expected pCO2 in central venous blood gas samples to identify the primary disorder as metabolic or respiratory in mixed acid-base disorders.
https://www.europeanreview.org/article/29881
Thursday, September 15, 2022
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Yan Dal Eğitimi Programı
Uzm. Dr. Mehmet Eren Yüksel, Genel Cerrahi ve Yoğun Bakım Uzmanı
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Yan Dal Eğitimi:
7.8.2019 - 2.9.2022
Saturday, September 10, 2022
Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği 19. Ulusal Kongresi
Tuesday, July 26, 2022
Mehmet Eren Yuksel, MD, MSc (General Surgeon, Intensive Care Specialist)
Mehmet Eren Yuksel, MD, MSc (General Surgeon, Intensive Care Specialist)
* Surgical Intensive Care Physician @ Ankara Etlik City Hospital, Ankara, Turkey
* Intensive Care Resident at Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Ankara, Turkey
* Resident Member of American College of Surgeons https://www.facs.org/
* ECFMG certified. https://www.ecfmg.org/
* DAAD Scholar / Alumni. https://www.daad.de/en/
* Aksaray University School of Medicine, Department of General Surgery, Aksaray, Turkey
* Mecca Diyanet Turkish Hospital, General Surgeon, Mecca, Saudi Arabia
* Devrek State Hospital, General Surgeon, Zonguldak, Turkey
* Gazi University School of Medicine, General Surgery Resident, Ankara, Turkey
* Greifswald University, Internal Medicine Resident, Greifswald, Germany
* Fachkrankenhaus Coswig, Internal Medicine Resident, Dresden, Germany
* Dresden Technical University, MSc in Molecular Bioengineering, Dresden, Germany
* Ankara University School of Medicine, Ankara, Turkey
* Ankara Ataturk Anatolian High School, Ankara, Turkey
* e-mail: doctormehmeteren@yahoo.com
Sunday, June 26, 2022
7. Yoğun Bakım Yeterlilik Kursu
Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği tarafından hazırlanan 7. Yoğun Bakım Yeterlilik Kursu 25 – 26 Haziran 2022 Cumartesi ve pazar günlerinde Ankara Limak Ambassadore Otel’de düzenlenecektir.
Yer: Limak Ambassadore Hotel Ankara (Gaziosmanpaşa, Boğaz Sk. No:19, 06700 Çankaya/Ankara)
Tarih: 25 – 26 Haziran 2022 (Cumartesi-Pazar)
Thursday, May 19, 2022
American College of Surgeons
Thursday, May 19, 2022
Dear Dr. Yuksel:
We are pleased to advise you that your application has been approved.
Welcome to the American College of Surgeons as a Resident member.
Sunday, May 15, 2022
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Uluslararası / 4. Ulusal Sağlık Hizmetleri Kongresi
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Uluslararası / 4. Ulusal Sağlık Hizmetleri Kongresi,
10-12 Haziran 2022, https://www.inhsc.org/
1- Sözlü Bildiri: Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Mekanik Ventilatöre Bağlı Entübe Hastalarda İki Saat Spontan Solunum Denemesi Sonunda Ölçülen Hızlı Sığ Solunum İndeksi Ekstübasyon Başarısı Hakkında Fikir Verebilir
2- Sözlü Bildiri: Recurrence Rates After Modified Limberg Flap Procedure For The Treatment Of Pilonidal Disease Vary Between 0%-10%: Why Is There Such A Big Difference Within Recurrence Rates?
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE YATAN MEKANİK
VENTİLATÖRE BAĞLI ENTÜBE HASTALARDA İKİ SAAT SPONTAN SOLUNUM DENEMESİ SONUNDA
ÖLÇÜLEN HIZLI SIĞ SOLUNUM İNDEKSİ EKSTÜBASYON BAŞARISI HAKKINDA FİKİR VEREBİLİR
Mehmet
Eren Yüksel, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara. e-posta: doctormehmeteren@yahoo.com
Ahmet
Bilal Kandemir, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım
Bilim Dalı, Ankara. e-posta: dr.bilal84@gmail.com
Özet:
Yoğun bakım ünitesinde yatan entübe hastaların mekanik ventilatörden ayrılmasını (weaning) ve ekstübasyon sonuçlarını tahmin etmek için tıbbi literatürde en çok kullanılan parametre solunum hızının tidal hacime (f/VT) oranı olarak tanımlanan Hızlı Sığ Solunum İndeksi’dir. (RSBI). Hasta spontan solunum denemesini başarıyla geçtiğinde "weaning başarısı”ndan ve hasta spontan solunum denemesinden sonra ekstübe edildiğinde ve sonraki 48 saat içinde yeniden entübe edilmediğinde "ekstübasyon başarısı”ndan bahsedilebilir (Baptistella ve ark.., 2018). RSBI’nin 105’in altında olmasının başarılı bir weaning’i tahmin etmede iyi bir belirteç olduğu bildirilmiştir (MacIntyre ve ark., 2001). Ancak, başarılı bir şekilde ekstübe edilen hastalarda RSBI'nin 50 civarında olduğunu, ekstübasyon sürecinde başarısız olanlarda RSBI'nin 80 civarında olduğunu belirten yayınlar da mevcuttur (Upadya ve ark., 2005; Savi ve ark., 2012).
Chatila ve ark. (1996) spontan solunum denemesinin başlangıcında ölçülen RSBI'nin sonuçla korele olmadığını, ancak 30 ila 60 dakikalık spontan solunum denemesinde ölçülen RSBI'nin, weaning sonucunu daha iyi öngördüğünü bildirmiştir. Kuo ve ark. (2006) da 1 dakikalık spontan solunum denemesinde başarılı ve başarısız iki grup arasında RSBI'de fark olmadığını, ancak 120. dakikada RSBI’nin ekstübasyon başarısızlığı olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Segal ve ark. (2010) RSBI’yi 2 saatlik spontan solunum denemesi sırasında her 30 dakikada bir ölçmüştür. İlk RSBI’nin, ekstübasyon başarısı ve ekstübasyon başarısızlığı gruplarında benzer olduğunu saptamışlardır, ancak RSBI değeri ekstübasyon başarısız olan grupta zamanla artarken, ekstübasyon başarılı olan grupta RSBI değişmemiş veya azalmıştır. Mevcut bilgilerin ışığında iki saat spontan solunum denemesi sonunda ölçülen RSBI değerinin ekstübasyon başarısı hakkında klinisyene daha doğru fikir vereceğini düşünüyoruz.
Anahtar Sözcükler: Ekstübasyon,
Mekanik Ventilatör, Yoğun Bakım
RECURRENCE
RATES AFTER MODIFIED LIMBERG FLAP PROCEDURE FOR THE TREATMENT OF PILONIDAL
DISEASE VARY BETWEEN 0%-10%: WHY IS THERE SUCH A BIG DIFFERENCE WITHIN
RECURRENCE RATES?
Mehmet Eren Yüksel,
Ankara Yıldırım Beyazıt University School of Medicine, Intensive Care Unit,
Ankara, Turkey
e-mail: doctormehmeteren@yahoo.com
Abstract:
Introduction: Modified
Limberg flap technique is applied for the treatment of pilonidal disease.
Aim: We
aimed to determine recurrence rates after modified Limberg flap procedure.
Method:
A Pubmed search between 2009-2021 was performed in order to identify studies
reporting complications and recurrence rates after modified Limberg flap procedure
for the treatment of pilonidal disease. Nineteen studies were identified.
Results:
Recurrence rates after modified Limberg flap procedure were 5.4% (Can et al.,
2010), 0.97% (Akin et al., 2010), 10% (Aren et al., 2010), 1.67% (Elshazly et
al., 2011), 4.2% (Kaya et al., 2012), 0% (Karaca et al., 2012), 2.8% (Ahmed et
al., 2013), 3% (Bessa et al., 2013), 3.3% (Shabbir et al., 2014), 0% (Yildiz et
al., 2014), 6.8% (Bayhan et al., 2015), 6.5% (Tokac et al., 2015), 0.8% (Yoldas
et al., 2015), 2% (Saydam et al., 2015), 4.5% (Sabuncuoglu et al., 2015), 2%
(Sarhan et al., 2016), 3.7% (Kose et al., 2017), 3.3% (Sabry et al., 2018) and
7.4% (Abdelnaby et al., 2018), respectively (Table 1).
Discussion
and Conclusion: Recurrence rates after modified Limberg
flap procedure for the treatment of pilonidal disease vary between 0%-10%.
Dispersion of the pits in the gluteal sulcus, various flap sizes, hairiness of
the gluteal region, prior wound infection within the operation field, different
lateralization distances of the flaps from the midline, post-operative wound
care, immunosuppression, underreporting and a short follow-up period may play
role in the outcomes after surgical treatment. A drawing template which was
recommended by Yuksel et al. in 2019 may help to standardize modified Limberg
flap procedure in order to facilitate the comparison of end results accurately.
Keywords: Flap, Limberg, Modified, Pilonidal, Recurrence
Sunday, April 17, 2022
Yoğun Bakım
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yoğun Bakım Yan Dal Eğitimi Programı
Ankara Şehir Hastanesi
Genel Hastane, Mh1c1 Yoğun Bakım Ünitesi
Saturday, March 19, 2022
Friday, March 18, 2022
Dekübit Ülserlerinin Evde Sağlık Hizmetleri Kapsamında Takibinde ve Tedavisinde Bası Yarası Sınıflandırma Sistemi Kullanılmalıdır
DEKÜBİT ÜLSERLERİNİN EVDE SAĞLIK HİZMETLERİ KAPSAMINDA TAKİBİNDE VE TEDAVİSİNDE BASI YARASI SINIFLANDIRMA SİSTEMİ KULLANILMALIDIR |
|
|
|
Mehmet Eren YÜKSELUzm. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara, doctormehmeteren@googlemail.com |
|
ÖZET |
|
Dekübit ülserleri cilt ve cildin altındaki yumuşak dokuda başınç ve sürtünmeden kaynaklanan lokalize yaralardır. Dekübit ülseri olan hastaların birçoğu yatağa bağımlıdır ve söz konusu dekübit ülserlerinin takibi ve tedavisi için hastaların evlerinden hastaneye transferinde teknik zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle, dekübit ülserleri olan hastalar yara pansumanı ile debritmanı ihtiyacı olan ve evde sağlık hizmetleri kapsamında takipleri ve tedavileri yapılan olgulardır. Ancak, evde sağlık hizmetleri kapsamında dekübit ülseri takibi ve tedavisi yapılan hastaların bası ülserlerinin standart bir sınıflandırma ile takip edilmesi gerekir. Bu sayede, tedavi başarısı veya başarısızlığı ivedilikle tespit edilerek hastalara en uygun tedavi yöntemi uygulanabilir. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın
10.2.22 tarihinde yayınlanan Uzaktan Sağlık Hizmetlerinin Sunumu Hakkında
Yönetmelik (Resmî Gazete, sayı: 31746) Madde 12’ye göre hastanın rızasının
olması halinde sağlık hizmetine ilişkin görüntü kaydı alınabilir. Söz konusu
kayıtlar uzaktan sağlık hizmeti veren sağlık kurumunda veya Sağlık
Bakanlığı’nın izin verdiği güvenli veri merkezlerinde saklanacaktır. Ancak,
bu kayıtlar on iki aydan fazla saklanamaz ve söz konusu sürenin dolmasını
takiben silinecektir. Hastaların dekübit ülserlerinin fotoğrafları evde
sağlık hizmetleri ekibi tarafından çekilip dijital ortama aktarılabilir. Bu
esnada, dekübit ülserinin derecesinin
de evreleme sistemlerine uygun olarak sınıflandırılarak dijital veri ortamına
aktarılması hastaların takibinin daha kolay, anlaşılır ve verimli olmasını
sağlayacaktır. Ulusal Bası Yarası Danışma Paneli’nin (
National Pressure Injury Advisory Panel- NPIAP) ve Avrupa Bası Ülseri Danışma
Paneli’nin (European Pressure Ulcer
Advisory Panel, EPUAP) beraber hazırlamış olduğu Uluslararası NPIAP / EPUP
Bası Ülseri Sınıflandırma Sistemi (2009, 2014), Dünya Sağlık Örgütü
(WHO-ICD-11, 2018) ve NPIAP Sınıflandırma Sistemi (2016) dekübit ülserlerinin
sınıflandırılmasında kullanılan başlıca sınıflandırma sistemleridir.
Uluslararası NPIAP / EPUAP bası ülseri sınıflandırma sistemine göre kategori
1 bası ülseri: basmakla solmayan eritem, kategori 2: kısmi kalınlıkta deri
kaybı, kategori 3: tam kalınlıkta deri kaybı, kategori 4: tam kalınlıkta doku
kaybıdır. WHO sınıflamasında ise bası ülserleri 1., 2., 3. ve 4. derece bası
ülseri olarak sınıflandırılmıştır. NPIAP bası ülseri sınıflandırma sisteminde
Evre 1 bası yarası: bütünlüğü tam olan derinin basmakla solmayan eritemi,
evre 2: açıkta kalan dermis ile kısmi kalınlıkta deri kaybı, evre 3: tam
kalınlıkta deri kaybı, evre 4: tam kalınlılkta deri ve doku kaybı olarak
sınıflandırılmaktadır. NPIAP sınıflandırma sisteminde evrelerin açıklamalarının ayrıntılı ve anlaşılır olması dekübit ülserlerinin sınıflandırılmasını kolaylaştırılmaktadır. Ancak, dekübit ülserlerinin sınıflandırılmasında NPIAP/EPUAP ve WHO gibi sınıflandırma sistemleri de kullanılabilir. Esas olan, standart bir bası yarası sınıflandırma sistemi üzerinde uzlaşılarak dekübit ülserlerinin takibinin ve tedavisinin özenle yapılmasıdır. |
|
Anahtar Kelimeler: Bası, dekübit, ülser, yara |
A PRESSURE ULCER CLASSIFICATION SYSTEM SHOULD BE USED FOR THE FOLLOW-UP AND TREATMENT OF PRESSURE ULCERS WITHIN THE SCOPE OF HOME HEALTH SERVICES
Mehmet
Eren YUKSEL
M.D., Yıldırım Beyazıt
University School of Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, doctormehmeteren@googlemail.com
ABSTRACT
Pressure ulcers are
localized sores in the skin and underlying soft tissue which are caused by
pressure and friction. Many patients with pressure ulcers are bedridden and
there are technical difficulties in transferring these patients from their
homes to the health care facilites for follow-up and treatment of their
pressure ulcers. Therefore, patients with pressure ulcers need wound dressing
and debridement; thus they are followed up and treated within the scope of home
health services. Moreover, pressure ulcers of these patients should be followed
up with a standard classification. Hence, the success or failure of the pressure
ulcer treatment can be determined immediately and the most appropriate
treatment method can be applied to the patients.
According to Article 12
of the Regulation on the Delivery of Remote Health Services (Legal Gazette,
number: 31746) of the Ministry of Health of the Republic of Turkey published on
10.2.22; images of the provided health service can be recorded if the patient's
consent is obtained. These records will be stored in the health institution
providing remote health services or in secure data centers permitted by the
Ministry of Health. However, these records cannot be kept for more than twelve
months and will be deleted after the expiry of this period. Photographs of the pressure
ulcers of these patients can be taken by the health care team and transferred
to digital media. Meanwhile, classifying the degree of the pressure ulcers in
accordance with the pressure ulcer staging systems and transferring them to the
digital data environment will make the follow-up of these patients easier,
understandable and efficient.
International NPIAP /
EPUP Pressure Ulcer Classification System (2009, 2014), prepared jointly by the
National Pressure Injury Advisory Panel (NPIAP) and the European Pressure Ulcer
Advisory Panel (EPUAP), The World Health Organization (WHO-ICD-11, 2018) and
the NPIAP Classification System (2016) are the main classification systems used
for the classification of pressure ulcers. According to the international NPIAP
/ EPUAP pressure ulcer classification system, category 1 pressure ulcer is: nonblanchable
erythema, category 2: partial-thickness skin loss, category 3: full-thickness
skin loss, category 4: full-thickness tissue loss. In the WHO classification,
pressure ulcers are classified as 1st, 2nd, 3rd and 4th degree pressure ulcers.
In the NPIAP pressure ulcer classification system, pressure ulcers are
classified as stage 1 pressure ulcer: non-blanchable erythema
of intact skin, stage 2: partial-thickness skin loss with exposed dermis, stage
3: full-thickness skin loss, stage 4: full-thickness skin and tissue loss.
The detailed and
understandable descriptions of the stages within the NPIAP classification facilitate
the classification of pressure ulcers. However, classification systems such as
NPIAP/EPUAP and WHO can also be used to classify pressure ulcers. The main
issue is both to accomplish the follow
up and treatment of pressure ulcers with ultimate care by agreeing on a
standard pressure ulcer classification system.
Keywords: Pressure, decubitus, ulcer, wound