Sunday, December 18, 2022

Ulusal Toplu Katalog To-Kat

Ulusal Toplu Katalog'dan (To-Kat) bir yazarın Türkiye'de hangi kütüphanelerde kitapları olduğunu görebilirsiniz. Hangi kitabın hangi kütüphanede bulunduğunu da To-Kat'tan öğrenebilirsiniz.

Ankara Etlik Şehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü

https://etliksehir.saglik.gov.tr/TR-828403/genel-cerrahi.html

International Master's Programme in Molecular Bioengineering

Technische Universitaet Dresden

BIOTEChnologisches Zentrum

https://tu-dresden.de/cmcb/biotec#intro

If I, once again, had the chance to reach a decision on the international Master's Courses in Germany, I would again proudly choose MSc in Molecular Bioengineering at Dresden Technical University. Not only is there high quality education and scientific atmosphere, but also the concept of being a member of a big family is one of the advantages of this Master's course. It opens the doors to a highly technical, research based scientific environment. Unique professors in their fields and highly motivated intenational students from many different countries make this scientific environment more appealing and challenging. The lab facilities and programm offerings are beyond the grasp of a new scientist who is taking his / her first step into the endless road of science. They offer specially designed student labs and high-tech equipment. Highly qualified researchers to use this equipment are all in the same building. This building, the Bioinnovation Center, is also a unique example of modern architecture. The charmingly modern design of this building was well thought-out for the comfort of both researchers and students. 
Mehmet Eren Yüksel, Turkey

Saturday, November 26, 2022

3. Ulusal Fıtık Kongresi


S-17, sh 29. 
Kasık Fıtığı Onarımında Klasik Lichtenstein Yöntemi İle Kendiliğinden Yapışan Yamanın Karşılaştırılması  (Video sunum)
Anadol A.Z., Tezel E., Yüksel M.E., Ersoy E. 
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi A. D., Ankara 
Kasık fıtığı onarımında yama kullanımının her açıdan avantajlı olduğu bilinmektedir. Fıtık konusunda bugün için tartışma, postop. ağrı ve rekürrense odaklanmıştır. Bu çalışmada, sütür kullanmadan yerleştirilen ve kendiliğinden yapışan yamanın, klasik Lichtenstein onarımı ile karşılaştırılması yapılmıştır. 

Alzheimer Derneği



Sayı: 339 / 2001
Tarih: 2/5/2001
Sayın Mehmet Eren Yüksel,
29/4/2001 tarihinde yapmış olduğunuz üyelik başvurusu 29/4/2011 tarih ve 9/2001 sayılı Yönetim Kurulu toplantımızda incelenmiş olup Alzheimer Derneği Ankara Şubesi'ne 69 Üye No ile üyeliğinizin kabulu uygun görülmüştür. 
Bilgilerinizi rica ederim. 
Saygılarımla,
Başkan
Prof. Dr. Coşkun Sarman Y. 
Genel Sekreter
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Bingöl

Adres: Alzheimer Derneği Ankara Şubesi adına
Yrd. Doç. Dr. Ayşe Bingöl
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbn-i Sina Hastanesi
Nöroloji Ana Bilim Dalı, 6. kat, A Blok, 1225 no'lu oda
Sıhhiye 06100 Ankara
Tel: 0-312-310-33-33 / 2046

Sunday, November 20, 2022

Tıp Öğrencileri Araştırma Yarışması

Üniversitemiz Tıp Fakültesi'nin düzenlediği "Tıp Öğrencileri Araştırma Yarışması"nda Mehmet Eren Yüksel "Organ Vericilerinin Kişisel Değer ve Tutumlarının Organ Bağışına Etkileri" konulu araştırmasıyla birinci oldu. Yüksel, Doç. Dr. Sadık Ersöz'ün danışmanlığında hazırladığı araştırmada, organ bağışı kararlarında inançların etkili olmadığını, buna karşılık yakın akraba ilişkisinin önemli bir rol oynadığını tespit etti. 

Yüksel, şunları söylüyor: "Anketlere verilen cevaplara göre yaptığımız değerlendirmeler sonucunda, toplumun organ nakli hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını saptadık. Organ vericilerinin, çevrelerinin desteğinden çok maddi desteğe ihtiyaçları olabileceğini gördük. İnançtan ziyade sosyal yakınlığın organ bağışında daha etkili olduğunu saptadık. Araştırmamızda inanç ve sosyal tutumlar ne olursa olsun, organ vericilerinin yakın akrabalarına organ bağışlamada daha istekli olduklarını farkettik. Uzak akraba, kendi ülke vatandaşlarına ve başka uluslara organ bağışlama isteğinin birbirine çok yakın olması ve bu isteğin yakın akrabalara organ bağışlama isteğinden anlamlı olarak farklı olması üzerinde durulması gereken bir noktaydı. Organ vericilerinin organlarını bağışladıkları kişi hakkında önceden bilgi sahibi olmak istediklerini ama yaş, din, cinsiyet, yaşama olasılığı gibi özelliklerin organ bağışı yapan kişinin kararını etkilemediğini saptadık. İlginç bulgulardan biri de herkesin organ alım satımına karşı olmasına karşın, organ lazım olunca büyük bir çoğunluğun organ satın almakta istekli davranmasıydı. Organ bağışına karar vermede doktorların tavsiyesinin aslında pek de önemli olmadığı, asıl önemli olanın organ bağışçısının organını bağışladığı kişiye olan yakınlığı ve empatisiydi. Organ bağışı yapanların bu kararlarından pişmanlık duymamaları ve yine bağış yapmaktan yana olmaları da önemli bir noktaydı."

ünihaber, Ankara Üniversitesi Haber Bülteni, 15-31 Ekim 2003


18. Ulusal Cerrahi Kongresi Mayıs 2012

Downhill Varisleri ve Guatr Birlikteliği PB-270

Emre Karaahmetli, Murat Akın, Mehmet Eren Yüksel, Alp Yıldız, Orhan Aslan, Orhan Bayram

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı 

 
Amaç: Downhill varisleri, özofagusun nadir görülen, etiyolojisi özofagus varislerinden farklı bir durumdur. Burada retrosternal guatr hastalığına bağlı gelişen ve doğru tanı ile tedavi edilen Downhill varisi olgusu sunulmaktadır.

Gereç ve Yöntem: 64 yaşında erkek hastada gastrit şikayetiyle başvurduğu gastroenterolojide Üst GİS endoskopisinde proksimal özofagustan başlayıp z çizgisine 6 cm kala sonlanan dört kolon halinde varisler izlendi. Hastanın olası mediastinal ve torasik patolojiler için incelenmesinde tiroid ultrasonografisi(USG) sağ ve sol lobunun retrosternal uzanım gösterdiği her ik lobda 3*5 cm lik boyutlarında izoekoik periferden kanlanan nodüller izlendi. Boyun ve toraks bilgisayarlı tomografi (BT) incelemelesinde ek patoloji tespit edilmedi.

Bulgular: Hastanın varis etiyolojisine yönelik diğer tetkiklerde patoloji tespit edilmedi. Varisler z çizgisine uzanmadığı için Downhill varisleri olarak değerlendirildi. Total tiroidektomi yapılan hastanın 1. ve 4 ay endoskopisinde varislerinde gerileme görüldü.

Tartışma ve Sonuç: İlk defa Felson ve ark. 1964 yılında yayınladıkları makalelerinde superior vena obstrüksiyonuna ikincil gelişen özofagus varislerine “downhill” varisleri terimini kullandılar. Buna göre obstrükte olan vena kavanın bypass edilebilmesi için kollateral akım oluşmakta ve özofagial venleri de içine alan kollateral akım özofagial varislere yol açmaktadır. Downhill varislerinin etyolojisinde superior vena kavanın obstrüksiyonuna yol açabilecek bronşiyal karsinom, tiroid neoplazmları, mediastinal neoplazmlar, mediastinal fibrozis, sistemik venülit, Behçet Hastalığı ve brakiyal ven trombozu gibi çeşitli nedenler gösterilmiştir. Bizim hastamızda olduğu gibi retrostrenal dev guatrlarda internal juguler venlere basıya bağlı venöz dönüşün yönü değişmekte ve Downhill varisleri oluşmaktadır. Downhill varislerinde kanama görülmesi çok nadirdir. Downhill varislerine yol açan faktörlerin ortadan kaldırılması Downhill varislerinin gerileyerek iyileşmesine yol açmaktadır. Downhill varislerindeki gerileme ve iyileşmenin üç hafta gibi kısa bir süre içinde gerçekleşebildiği bildirilmiştir.
---

Aksiller Anjiyofolliküler Lenfoid Hiperplazi (Castleman Hastalığı) PB-691

Murat Akın, Emre Karaahmetli, Mehmet Eren Yüksel, Barış Turhan, Niyazi Kanberli, Pınar Uyan Göçün

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı 

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı                        

 Amaç: Castleman hastalığı nadir görülen ve etyolojisi açık olmayan bir hastalıktır. Hastalık lenf nodu bulunan tüm bölgelerden köken alabilmekle beraber, %86 hastalık mediastende veya abdomende görülür. Bu olgu sunumunda aksiller yerleşimli Castleman hastalığı sunulmaktadır. 

Gereç ve Yöntem: 35 yaşında erkek hasta sol koltuk altında farkettiği kitle ile başvurdu. Hastanın öyküsünde 6 yıl önce sol aksilladan 3*3 cm lik kitle eksizyonu yapıldığı ve patoloji sonucunun Castleman hastalığı olduğu öğrenildi. Fizik muayenesinde sol aksillda konglomere tarzda 8*10 cm boyutunda yumuşak kıvamda ağrısız kitle palpe edildi. 

Bulgular: Aksiller ultrasonografi ve torakoabdominal tomografide aksilladaki kitle dışında ek patoloji tespit edilmedi. Hastaya nüks Castleman hastalığı ön tanısıyla aksiller diseksiyon yapıldı. Patoloji sonucu hyalen vasküler tip olarak geldi. 

Tartışma ve Sonuç: Castleman hastalığı 1956 yılında Benjamin Castleman tarafından tanımlanmıştır. Lenf nodu bulunan her yerden köken alabilen hastaların en sık görüldüğü yerler, olguların yaklaşık üçte ikisi mediastinal ve üçte biri intrabdominal bölgedir. Histopatolojik olarak hastalık hiyalin vasküler, plazma hücreli ve mikst tip olarak 3 ana başlıkta incelenir. Klinik olarak ise lokalize ve jeneralize iki ana tipi mevcuttur. Lokalize tipte cerrahi rezeksiyonla kür sağlanabilirken, jeneralize tip hastalık kemoterapi gerektirebilmekte, enfeksiyöz komplikasyonlar ve Kaposi sarkomu, lenfoma gibi malign tümör riski nedeni ile ölümcül seyredebilmektedir. Histolojik tipin belirlenmesinin ardından zaman kaybedilmeden klinik tip belirlenerek cerrahi ve adjuvan tedaviler planlanmalıdır.                                                                               ---

Memenin Nodüler Psödoanjimatöz Stromal Hiperplazisi: Olgu Sunumu PB-693

Osman Kurukahvecioğlu, Emre Karaahmetli, Güldal Yılmaz, Mehmet Eren Yüksel, Özhan Çetindağ, Aydın Yavuz, Murat Akın 

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı 

Amaç: Memenin nadir görülen benign proliferatif bir hastalığı olan psödoanjimatöz stromal hiperplazi (PASH) olgusunun klinik, radyolojik ve patolojik özellikleri sunulmaktadır. 

Gereç ve Yöntem: 40 yaşında kadın hasta, sol memede kitle nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Fizik muayenesinde sol meme üst dış kadranda mobil, düzgün kenarlı, yaklaşık 2x1 cm boyutunda kitle palpe edildi. Yapılan mamografide sol meme üst iç kadranda düzgün sınırlı, nonlobüle, nonkalsifiye; USG’de heterojen-hipoekoik renkli doppler USG’de vasküler, 17x19 mm boyutunda solid kitle izlendi. Kor biyopsisinde hyalinize, fibrotik stroma içinde ince yarıklanmaları döşeyen iğsi hücreler izlendi. CD34 pozitif, pankeratin negatifti. Kİ-67 proliferasyon indeksi %1’in altında bulundu. Hastaya PASH tanısıyla lumpektomi yapıldı. Patolojik incelemesinde 1.5 cm çapında düzgün sınırlı nodüler lezyon izlendi. İmünohistokimyasal çalışmasında CD 34 kuvvetli boyanan, pankeratin negatif, mitotik aktivitesi olmayan lezyon görüldü. 

Bulgular: PASH, palpe edilebilir kitle veya memenin asimetrisine yol açan kitle şeklinde kendini gösterebilir. Olgumuzdaki gibi tümöral bir kitle oluşturması nadir izlenir. Klinik ve radyolojik olarak fibroadenomla, histolojik olarak filloides tümör veya düşük grade anjiyosarkomla karıştırılabilir. Mamografide sınırları belirgin, nonkalsifiye olarak görülür. Spesifik USG görüntüsü olmamakla birlikte sıklıkla heterojen hipoekoik solid kitle olarak izlenir. 

Tartışma ve Sonuç: Makroskobide, PASH, düzgün bir dış yüzeye sahip, sınırları belirgin bir kitle şeklindedir. Hemoraji veya nekroz yoktur. Mikroskopide vasküler yapıları taklit eden iğsi hücrelerle döşenmiş, düzensiz yarıklanmalar izlenir. Vasküler proliferasyon görülmez . Anjiosarkomdan ayrımında immunohistokimyasal boyamalardan yararlanılır. PASH’dan farklı olarak, anjiosarkom faktör VIII ve CD31’le pozitif boyanma gösterir. Anjiosarkomda hücresel atipi ve yoğun mitotik aktivite izlenirken PASH’de atipi veya mitoz izlenmez.. PASH’ın tedavisi cerrahi eksizyondur. Büyük, tekrarlayan lezyonlar için mastektomi gerekebilir. %15-22 oranında nüks bildirildiğinden olgular düzenli izlenmelidir. PASH nadir görülse de, memesinde kitle saptanan hastaların ayrıcı tanısında unutulmamalıdır. İmünohistokimyasal çalışmalarla anjiyosarkomdan ayrımının yapılması zorunlu ve tedavinin hedef noktasıdır.

Wednesday, November 16, 2022

Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Yaşam Kongresi

Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Yaşam Kongresi’nin altıncısını 2-5 Mart 2023 tarihleri arasında Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde gerçekleştirileceğini duyurmaktan ve sizleri bu bilimsel toplantıya davet etmekten onur duymaktayız.

https://ihslc.mehmetakif.edu.tr/


Saturday, November 05, 2022

Semantic Scholar

https://www.semanticscholar.org/author/Mehmet-Eren-Yuksel/29654317?sort=pub-date

C-reactive protein/albumin ratio to predict perforation in appendicitis

Eur Rev Med Pharmacol Sci 2022; 26 (22): 8333-8341

DOI: 10.26355/eurrev_202211_30366

C-reactive protein/albumin ratio greater than 7.1 is a good candidate to be used as an inflammation biomarker to predict perforation in appendicitis

M.E. Yuksel, N. Ozkan, E. Avci

Intensive Care Unit, Yıldırım Beyazıt University School of Medicine, Ankara, Turkey. doctormehmeteren@yahoo.com


OBJECTIVE: We aimed at identifying novel biomarkers to predict perforation in patients with acute appendicitis.

PATIENTS AND METHODS: Medical records of patients who underwent appendectomy due to acute appendicitis were reviewed. Complete blood count and biochemistry panel results of these patients were analyzed. This study included 58 patients, 42 (72.4%) male and 16 (27.6%) female. The mean age of the patients was 33.8±14.1 years (range: 18-75). 49 (84.5%) patients had non-perforated acute appendicitis. Perforated acute appendicitis was observed in 9 (15.5%) patients.

RESULTS: Patients with perforated appendicitis had higher appendiceal diameter, C-reactive protein (CRP) level, CRP/albumin and monocyte/lymphocyte (M/L) compared to patients with non-perforated appendicitis. Moreover, patients with perforated appendicitis had lower lymphocyte count than those with no perforation. Sensitivity rates of appendiceal diameter, CRP level, CRP/Albumin and M/L for perforated appendicitis were similar (89%). However, the most specific biomarker for perforation was CRP/albumin (87.8%), followed by CRP (85.7%), M/L (63.3%) and appendiceal diameter (57.1%). Patients with CRP/albumin>7.1, CRP>32.7 mg/L, M/L>0.44 and appendiceal diameter>9.8 mm were most likely to have appendiceal perforation.

CONCLUSIONS: We suggest that CRP/albumin, CRP, M/L, appendiceal diameter and lymphocyte count can be used to predict perforation in patients with acute appendicitis. However, the most specific inflammation biomarker indicating perforated acute appendicitis is CRP/Albumin>7.1.

Free PDF Download

Sunday, October 30, 2022

Friday, October 21, 2022

Can expected pCO2 be calculated by pCO2=HCO3+15 formula in central venous blood gas samples?

Eur Rev Med Pharmacol Sci 2022; 26 (19): 6985-6989

DOI: 10.26355/eurrev_202210_29881

Can expected pCO2 be calculated by pCO2=HCO3+15 formula in central venous blood gas samples?

M.E. Yuksel, S. Izdes, I. Aydar, M. Kasikci

Department of Intensive Care, Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Ankara, Turkey. doctormehmeteren@yahoo.com

OBJECTIVE: In mixed acid-base disorders, it is essential to identify the dominant disorder, either metabolic or respiratory. The calculation of expected partial carbondioxide (pCO2) value obtained from arterial blood gas sample can give a clue to the physician about the main disorder. There are several formulas to calculate the expected pCO2 which are not practical to use and require an arterial blood gas sample. The aim of this study is to investigate whether expected pCO2 could be calculated with a simple formula by adding 15 to the bicarbonate (HCO3) value obtained from a central venous blood gas sample.

PATIENTS AND METHODS: 50 (42.7%) female and 67 (57.3%) male patients aged 18 years and older, hospitalized in the Intensive Care Unit (ICU) between January 2022 and June 2022, whose arterial and central venous blood gas samples were drawn at the same time, were included in this study. Expected pCO2 values were calculated with both Winter’s (pCO2 = 1.5 × HCO3 + 8) and simple (pCO2 = HCO3 + 15) formulas from the data obtained from arterial and jugular central venous blood gas samples.

RESULTS: A statistically significant strong positive correlation was identified between arterial and venous expected pCO2 values, which were calculated by using both Winter’s and simple formulas [Pearson’s correlation coefficient (r) = 1, p<0.001].

CONCLUSIONS: In ICU patients, (pCO2 = HCO3 + 15) formula can be used to calculate expected pCO2 in central venous blood gas samples to identify the primary disorder as metabolic or respiratory in mixed acid-base disorders.

https://www.europeanreview.org/article/29881

Free PDF Download

Thursday, September 15, 2022

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Yan Dal Eğitimi Programı

Uzm. Dr. Mehmet Eren Yüksel, Genel Cerrahi ve Yoğun Bakım Uzmanı

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Yan Dal Eğitimi: 

7.8.2019 - 2.9.2022

Saturday, September 10, 2022

Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği 19. Ulusal Kongresi

Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği 19. Ulusal Kongresi ve 11. Avrasya Yoğun Bakım Toplantısı 9-12 Kasım 2022’de Cornelia Diamond Golf Resort Hotel, Antalya’da gerçekleştirildi. 

[SS-012]
Adsorption Therapy as an Extracorporeal Blood Purification Technique in Severe Covid-19 Patients

Mehmet Eren Yüksel1, Nazan Has Selmi2, Çağlayan Merve Ayaz3, Seval İzdeş1
1Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Department of Anesthesiology and Intensive Care, Ankara, Turkey
2Ankara City Hospital, Department of Anesthesiology and Intensive Care, Ankara, Turkey
3Ankara City Hospital, Infectious Diseaseas and Clinical Microbiology Department, Ankara, Turkey

Introduction: Cytokine storm during the course of severe Coronavirus disease (Covid-19) leads to acute respiratory distress syndrome (ARDS) and multiple organ failure, which are the main reasons of high morbidity and mortality rates in patients with Covid-19. Clearance of proinflammatory cytokines and chemokines from the bloodstream may alleviate symptoms and decrease mortality in patients with Covid-19.

Objective: We applied adsorption therapy with HA330 cartridge as an extracorporeal blood purification technique to critically ill Covid-19 patients in the intensive care unit (ICU). Thereafter, we evaluated the effectiveness of adsorption therapy by investigating the changes in cytokine levels, complete blood count and biochemistry panel, changes in clinical status before and after treatment, and mortality.

Methods: Local ethics committee approval for this study was obtained from Ankara City Hospital (E2-21-983). Fourteen (82.3%) male and 3 (17.6%) female adult severe Covid-19 patients who were treated with HA330 adsorption cartridge (Jafron©, Zhuhai City, China) in the ICU between April 2020 and October 2021 at Ankara City Hospital were reviewed retrospectively. Median age of the patients was 53.5 (interquartile range (IQR):45-62.5). Adsorption therapy was applied once to 17 patients, twice to 13 patients and three times to 9 patients for 3 hours daily for 3 consecutive days. Laboratory values and clinical results before and after adsorption therapy were noted.

Results: A statistically significant correlation was not identified between number of adsorption therapy sessions and laboratory values except a decrease in interleukin-6 (IL-6). Four out of 17 critically ill Covid-19 patients survived after adsorption therapy with HA330 cartridge (23.5%).

Conclusion: Adsorption cartridge HA330 reduced IL-6 levels in biochemistry panel of severe Covid-19 patients in the ICU.

Keywords: Adsorption, Blood purification, Coronavirus-19, Cytokine filter
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
PS-12 Is There A Relationship Between Cytomegalovirus Infection And Spontaneous Pneumothorax Incidence In Severe Covid-19 Patients?
Mehmet Eren Yüksel1, Ahmet Bilal Kandemir1, İlknur Aydar2, Seval İzdeş1
1Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Department of Anesthesiology and Intensive Care, Ankara, Turkey
2Hacettepe University School of Medicine, Department of Thoracic Surgery, Ankara, Turkey

Objectives

We encountered spontaneous pneumothorax in 3 critically ill patients with a prolonged course of Coronavirus-19 (Covid-19) disease within 3 consecutive days in the intensive care unit (ICU). These 3 patients were tested positive for antibodies against Cytomegalovirus (CMV) infection (anti-CMV-IgG+).
We wanted to investigate whether anti-CMV-IgM and anti-CMV-IgG positivity increased the incidence of spontaneous pneumothorax in severe Covid-19 patients.

Materials-Methods

Local ethics committee approval for this study was obtained from Ankara City Hospital (E2-21-981, date:10.11.2021). Twenty-seven female (40.3%) and 40 male (59.7%) adult patients with severe Covid-19 disease hospitalized in the tertiary ICU between April 2020 and October 2021 were included in this study. Median age of the patients was 70 (52-77). Mean ICU follow-up period was 23.86 days (min-max:1-90). Electronic records of these 67 patients were retrospectively reviewed for spontaneous pneumothorax, anti-CMV-IgM and anti-CMV-IgG antibiodies.

Results

Anti-CMV-IgM was positive in 1 patient (1.5%) and negative in 66 patients (98.5%). Anti-CMV-IgG was positive in 61 patients (91%) and negative in 6 patients (9%). Spontaneous pneumothorax was encountered in 9 patients (13.4%). Three patients with pneumothorax had neither anti-CMV-IgM nor anti-CMV-IgG. Six patients with pneumothorax had only anti-CMV-IgG antibodies. None of the severe Covid-19 patients with pneumothorax had anti-CMV-IgM antibodies.There was not a statistically significant relationship between anti-CMV-IgM antibodies and the development of spontanous pnemothorax (p=1). However, there was a statistically significant relationship between anti-CMV-IgG antibodies and spontaneous pneumothorax incidence in severe Covid-19 patients (p=0,028).

Conclusion

Severe Covid-19 patients with anti-CMV-IgG antibodies may be more susceptible to the development of spontaneous pneumothorax. However, a prospective multi-center study with a larger sample size should provide more information about the relationship between CMV infection and spontaneous pneumothorax incidence in severe Covid-19 patients.




Tuesday, July 26, 2022

Mehmet Eren Yuksel, MD, MSc (General Surgeon, Intensive Care Specialist)

Mehmet Eren Yuksel, MD, MSc (General Surgeon, Intensive Care Specialist)

* Surgical Intensive Care Physician @ Ankara Etlik City Hospital, Ankara, Turkey

* Intensive Care Resident at Ankara Yildirim Beyazit University School of Medicine, Ankara, Turkey

* Resident Member of American College of Surgeons https://www.facs.org/

* ECFMG certified. https://www.ecfmg.org/

* DAAD Scholar / Alumni. https://www.daad.de/en/

* Aksaray University School of Medicine, Department of General Surgery, Aksaray, Turkey

* Mecca Diyanet Turkish Hospital, General Surgeon, Mecca, Saudi Arabia 

* Devrek State Hospital, General Surgeon, Zonguldak, Turkey

* Gazi University School of Medicine, General Surgery Resident, Ankara, Turkey

* Greifswald University, Internal Medicine Resident, Greifswald, Germany

* Fachkrankenhaus Coswig, Internal Medicine Resident, Dresden, Germany

* Dresden Technical University, MSc in Molecular Bioengineering, Dresden, Germany

* Ankara University School of Medicine, Ankara, Turkey

* Ankara Ataturk Anatolian High School, Ankara, Turkey

* e-mail: doctormehmeteren@yahoo.com

Sunday, June 26, 2022

7. Yoğun Bakım Yeterlilik Kursu

Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği tarafından hazırlanan 7. Yoğun Bakım Yeterlilik Kursu 25 – 26 Haziran 2022 Cumartesi ve pazar günlerinde Ankara Limak Ambassadore Otel’de düzenlenecektir. 

Yer: Limak Ambassadore Hotel Ankara (Gaziosmanpaşa, Boğaz Sk. No:19, 06700 Çankaya/Ankara)
Tarih: 25 – 26 Haziran 2022 (Cumartesi-Pazar)




Thursday, May 19, 2022

American College of Surgeons

Thursday, May 19, 2022

Dear Dr. Yuksel:

We are pleased to advise you that your application has been approved. 

Welcome to the American College of Surgeons as a Resident member.

https://www.facs.org/

Sunday, May 15, 2022

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Uluslararası / 4. Ulusal Sağlık Hizmetleri Kongresi

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Uluslararası / 4. Ulusal Sağlık Hizmetleri Kongresi, 

10-12 Haziran 2022, https://www.inhsc.org/

1- Sözlü Bildiri: Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Mekanik Ventilatöre Bağlı Entübe Hastalarda İki Saat Spontan Solunum Denemesi Sonunda Ölçülen Hızlı Sığ Solunum İndeksi Ekstübasyon Başarısı Hakkında Fikir Verebilir

2- Sözlü Bildiri: Recurrence Rates After Modified Limberg Flap Procedure For The Treatment Of Pilonidal Disease Vary Between 0%-10%: Why Is There Such A Big Difference Within Recurrence Rates?

YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE YATAN MEKANİK VENTİLATÖRE BAĞLI ENTÜBE HASTALARDA İKİ SAAT SPONTAN SOLUNUM DENEMESİ SONUNDA ÖLÇÜLEN HIZLI SIĞ SOLUNUM İNDEKSİ EKSTÜBASYON BAŞARISI HAKKINDA FİKİR VEREBİLİR

Mehmet Eren Yüksel, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara. e-posta: doctormehmeteren@yahoo.com

Ahmet Bilal Kandemir, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara. e-posta: dr.bilal84@gmail.com

Özet:

Yoğun bakım ünitesinde yatan entübe hastaların mekanik ventilatörden ayrılmasını (weaning)  ve ekstübasyon sonuçlarını  tahmin  etmek  için tıbbi literatürde en çok kullanılan parametre solunum hızının tidal hacime (f/VT) oranı olarak tanımlanan Hızlı Sığ Solunum İndeksi’dir. (RSBI). Hasta spontan solunum denemesini başarıyla geçtiğinde "weaning başarısı”ndan ve hasta spontan solunum denemesinden sonra ekstübe edildiğinde ve sonraki 48 saat içinde yeniden entübe edilmediğinde "ekstübasyon başarısı”ndan bahsedilebilir (Baptistella ve ark.., 2018). RSBI’nin 105’in altında olmasının başarılı bir weaning’i tahmin etmede iyi bir belirteç olduğu bildirilmiştir (MacIntyre ve ark., 2001). Ancak, başarılı bir şekilde ekstübe edilen hastalarda RSBI'nin 50 civarında olduğunu, ekstübasyon sürecinde başarısız olanlarda RSBI'nin 80 civarında olduğunu belirten yayınlar da mevcuttur (Upadya ve ark., 2005; Savi ve ark., 2012).

Chatila ve ark. (1996) spontan solunum denemesinin başlangıcında ölçülen RSBI'nin sonuçla korele olmadığını, ancak 30 ila 60 dakikalık spontan solunum denemesinde ölçülen RSBI'nin, weaning sonucunu daha iyi öngördüğünü bildirmiştir. Kuo ve ark. (2006) da 1 dakikalık spontan solunum denemesinde başarılı ve başarısız iki grup arasında RSBI'de fark olmadığını, ancak 120. dakikada RSBI’nin ekstübasyon başarısızlığı olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Segal ve ark. (2010)  RSBI’yi 2 saatlik spontan solunum denemesi sırasında her 30 dakikada bir ölçmüştür. İlk RSBI’nin, ekstübasyon başarısı ve ekstübasyon başarısızlığı gruplarında benzer olduğunu  saptamışlardır, ancak RSBI değeri ekstübasyon başarısız olan grupta zamanla artarken, ekstübasyon başarılı olan grupta RSBI değişmemiş veya azalmıştır. Mevcut bilgilerin ışığında iki saat spontan solunum denemesi sonunda ölçülen RSBI değerinin ekstübasyon başarısı hakkında klinisyene daha doğru fikir vereceğini düşünüyoruz.

Anahtar Sözcükler: Ekstübasyon, Mekanik Ventilatör, Yoğun Bakım

RECURRENCE RATES AFTER MODIFIED LIMBERG FLAP PROCEDURE FOR THE TREATMENT OF PILONIDAL DISEASE VARY BETWEEN 0%-10%: WHY IS THERE SUCH A BIG DIFFERENCE WITHIN RECURRENCE RATES?

Mehmet Eren Yüksel, Ankara Yıldırım Beyazıt University School of Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, Turkey

e-mail: doctormehmeteren@yahoo.com

Abstract:

Introduction: Modified Limberg flap technique is applied for the treatment of pilonidal disease.

Aim: We aimed to determine recurrence rates after modified Limberg flap procedure.

Method: A Pubmed search between 2009-2021 was performed in order to identify studies reporting complications and recurrence rates after modified Limberg flap procedure for the treatment of pilonidal disease. Nineteen studies were identified.

Results: Recurrence rates after modified Limberg flap procedure were 5.4% (Can et al., 2010), 0.97% (Akin et al., 2010), 10% (Aren et al., 2010), 1.67% (Elshazly et al., 2011), 4.2% (Kaya et al., 2012), 0% (Karaca et al., 2012), 2.8% (Ahmed et al., 2013), 3% (Bessa et al., 2013), 3.3% (Shabbir et al., 2014), 0% (Yildiz et al., 2014), 6.8% (Bayhan et al., 2015), 6.5% (Tokac et al., 2015), 0.8% (Yoldas et al., 2015), 2% (Saydam et al., 2015), 4.5% (Sabuncuoglu et al., 2015), 2% (Sarhan et al., 2016), 3.7% (Kose et al., 2017), 3.3% (Sabry et al., 2018) and 7.4% (Abdelnaby et al., 2018), respectively (Table 1).

Discussion and Conclusion: Recurrence rates after modified Limberg flap procedure for the treatment of pilonidal disease vary between 0%-10%. Dispersion of the pits in the gluteal sulcus, various flap sizes, hairiness of the gluteal region, prior wound infection within the operation field, different lateralization distances of the flaps from the midline, post-operative wound care, immunosuppression, underreporting and a short follow-up period may play role in the outcomes after surgical treatment. A drawing template which was recommended by Yuksel et al. in 2019 may help to standardize modified Limberg flap procedure in order to facilitate the comparison of end results accurately.

Keywords: Flap, Limberg, Modified, Pilonidal, Recurrence

Sunday, April 17, 2022

Yoğun Bakım

 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi

 Yoğun Bakım Yan Dal Eğitimi Programı

Ankara Şehir Hastanesi

Genel Hastane, Mh1c1 Yoğun Bakım Ünitesi 




Yoğun Bakım EKO Kursu





 

Friday, March 18, 2022

Dekübit Ülserlerinin Evde Sağlık Hizmetleri Kapsamında Takibinde ve Tedavisinde Bası Yarası Sınıflandırma Sistemi Kullanılmalıdır

  http://www.evsadkongre.org/

DEKÜBİT ÜLSERLERİNİN EVDE SAĞLIK HİZMETLERİ KAPSAMINDA TAKİBİNDE VE TEDAVİSİNDE BASI YARASI SINIFLANDIRMA SİSTEMİ KULLANILMALIDIR 

 

Mehmet Eren YÜKSEL

Uzm. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı, Ankara, doctormehmeteren@googlemail.com

ÖZET

 

Dekübit ülserleri cilt ve cildin altındaki yumuşak dokuda başınç ve sürtünmeden kaynaklanan lokalize yaralardır. Dekübit ülseri olan hastaların birçoğu yatağa bağımlıdır ve söz konusu dekübit ülserlerinin takibi ve tedavisi için hastaların evlerinden hastaneye transferinde teknik zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle, dekübit ülserleri olan hastalar  yara pansumanı ile debritmanı ihtiyacı olan ve evde sağlık hizmetleri kapsamında takipleri ve tedavileri yapılan  olgulardır. Ancak, evde sağlık hizmetleri kapsamında dekübit ülseri takibi ve tedavisi yapılan hastaların bası ülserlerinin standart bir sınıflandırma ile takip edilmesi gerekir. Bu sayede, tedavi başarısı veya başarısızlığı ivedilikle tespit edilerek hastalara en uygun tedavi yöntemi uygulanabilir.

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın 10.2.22 tarihinde yayınlanan Uzaktan Sağlık Hizmetlerinin Sunumu Hakkında Yönetmelik (Resmî Gazete, sayı: 31746) Madde 12’ye göre hastanın rızasının olması halinde sağlık hizmetine ilişkin görüntü kaydı alınabilir. Söz konusu kayıtlar uzaktan sağlık hizmeti veren sağlık kurumunda veya Sağlık Bakanlığı’nın izin verdiği güvenli veri merkezlerinde saklanacaktır. Ancak, bu kayıtlar on iki aydan fazla saklanamaz ve söz konusu sürenin dolmasını takiben silinecektir. Hastaların dekübit ülserlerinin fotoğrafları evde sağlık hizmetleri ekibi tarafından çekilip dijital ortama aktarılabilir. Bu esnada,  dekübit ülserinin derecesinin de evreleme sistemlerine uygun olarak sınıflandırılarak dijital veri ortamına aktarılması hastaların takibinin daha kolay, anlaşılır ve verimli olmasını sağlayacaktır.

Ulusal Bası Yarası Danışma Paneli’nin ( National Pressure Injury Advisory Panel- NPIAP) ve Avrupa Bası Ülseri Danışma Paneli’nin  (European Pressure Ulcer Advisory Panel, EPUAP) beraber hazırlamış olduğu Uluslararası NPIAP / EPUP Bası Ülseri Sınıflandırma Sistemi (2009, 2014), Dünya Sağlık Örgütü (WHO-ICD-11, 2018) ve NPIAP Sınıflandırma Sistemi (2016) dekübit ülserlerinin sınıflandırılmasında kullanılan başlıca sınıflandırma sistemleridir. Uluslararası NPIAP / EPUAP bası ülseri sınıflandırma sistemine göre kategori 1 bası ülseri: basmakla solmayan eritem, kategori 2: kısmi kalınlıkta deri kaybı, kategori 3: tam kalınlıkta deri kaybı, kategori 4: tam kalınlıkta doku kaybıdır. WHO sınıflamasında ise bası ülserleri 1., 2., 3. ve 4. derece bası ülseri olarak sınıflandırılmıştır. NPIAP bası ülseri sınıflandırma sisteminde Evre 1 bası yarası: bütünlüğü tam olan derinin basmakla solmayan eritemi, evre 2: açıkta kalan dermis ile kısmi kalınlıkta deri kaybı, evre 3: tam kalınlıkta deri kaybı, evre 4: tam kalınlılkta deri ve doku kaybı olarak sınıflandırılmaktadır.

NPIAP sınıflandırma sisteminde evrelerin açıklamalarının ayrıntılı ve anlaşılır olması dekübit ülserlerinin sınıflandırılmasını kolaylaştırılmaktadır. Ancak, dekübit ülserlerinin sınıflandırılmasında NPIAP/EPUAP ve WHO gibi sınıflandırma sistemleri de kullanılabilir. Esas olan, standart bir bası yarası sınıflandırma sistemi üzerinde uzlaşılarak dekübit ülserlerinin takibinin ve tedavisinin özenle yapılmasıdır.

Anahtar Kelimeler: Bası, dekübit, ülser, yara

  

A PRESSURE ULCER CLASSIFICATION SYSTEM SHOULD BE USED FOR THE FOLLOW-UP AND TREATMENT OF PRESSURE ULCERS WITHIN THE SCOPE OF HOME HEALTH SERVICES

Mehmet Eren YUKSEL

M.D., Yıldırım Beyazıt University School of Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, doctormehmeteren@googlemail.com

ABSTRACT

Pressure ulcers are localized sores in the skin and underlying soft tissue which are caused by pressure and friction. Many patients with pressure ulcers are bedridden and there are technical difficulties in transferring these patients from their homes to the health care facilites for follow-up and treatment of their pressure ulcers. Therefore, patients with pressure ulcers need wound dressing and debridement; thus they are followed up and treated within the scope of home health services. Moreover, pressure ulcers of these patients should be followed up with a standard classification. Hence, the success or failure of the pressure ulcer treatment can be determined immediately and the most appropriate treatment method can be applied to the patients.

According to Article 12 of the Regulation on the Delivery of Remote Health Services (Legal Gazette, number: 31746) of the Ministry of Health of the Republic of Turkey published on 10.2.22; images of the provided health service can be recorded if the patient's consent is obtained. These records will be stored in the health institution providing remote health services or in secure data centers permitted by the Ministry of Health. However, these records cannot be kept for more than twelve months and will be deleted after the expiry of this period. Photographs of the pressure ulcers of these patients can be taken by the health care team and transferred to digital media. Meanwhile, classifying the degree of the pressure ulcers in accordance with the pressure ulcer staging systems and transferring them to the digital data environment will make the follow-up of these patients easier, understandable and efficient.

International NPIAP / EPUP Pressure Ulcer Classification System (2009, 2014), prepared jointly by the National Pressure Injury Advisory Panel (NPIAP) and the European Pressure Ulcer Advisory Panel (EPUAP), The World Health Organization (WHO-ICD-11, 2018) and the NPIAP Classification System (2016) are the main classification systems used for the classification of pressure ulcers. According to the international NPIAP / EPUAP pressure ulcer classification system, category 1 pressure ulcer is: nonblanchable erythema, category 2: partial-thickness skin loss, category 3: full-thickness skin loss, category 4: full-thickness tissue loss. In the WHO classification, pressure ulcers are classified as 1st, 2nd, 3rd and 4th degree pressure ulcers. In the NPIAP pressure ulcer classification system, pressure ulcers are classified as stage 1 pressure ulcer: non-blanchable erythema of intact skin, stage 2: partial-thickness skin loss with exposed dermis, stage 3: full-thickness skin loss, stage 4: full-thickness skin and tissue loss.

The detailed and understandable descriptions of the stages within the NPIAP classification facilitate the classification of pressure ulcers. However, classification systems such as NPIAP/EPUAP and WHO can also be used to classify pressure ulcers. The main issue is both to accomplish the  follow up and treatment of pressure ulcers with ultimate care by agreeing on a standard pressure ulcer classification system.

Keywords: Pressure, decubitus, ulcer, wound